Lenf sistemi çok ince damarlar ve aralarındaki lenf bezlerinden oluşmaktadır. Lenfatik sistem toplardamarlar yardımıyla taşınamayan, proteinden zengin doku sıvısının hücrelerarası alanda taşınmasını sağlayan bir sistemdir. Vücuttaki hücreler bir sıvı ortamı içerisinde görev ve fonksiyonlarını yapmaktadırlar. Lenf sisteminde fazla miktarda sıvı birikimi sonucu oluşan bir hastalıktır. Lenf sıvısının hareketi kanın hareketine göre oldukça yavaştır. Bir insanda vücut ağırlığının dörtte birini lenf sıvısı oluşturur. Lenfatik drenajdaki bozulmaya bağlı olarak lenf sıvısının dokularda birikmesi ile cilt altı yumuşak dokuda ödem meydana gelmesidir. Özellikle bacaklarda görülür. Fil hastalığı olarakta adlandırılan şeklinde, bacaklar aşırı derecede şiş ve gergindir. Bursa’daki kliniğimizde bacaklardaki LENFÖDEM HASTALIĞI TEDAVİSİ başarıyla yapılmaktadır.
Tüberküloz, brusella gibi hastalıkları, kemik erimesi (osteoporoz ); kireçlenme, başka bir yerden yayılmış ya da omurganın kendisinden kaynaklanan tümörler bel arısına neden olan önemli hastalıkların başında gelir. Bel ağrısına nedenlerinden biri de mide, karaciğer, böbrek gibi organ rahatsızlıklarının bel bölgesine yayılmasıdır. Bazı bel ağrılarının nedenleri de psikolojik olup kapsamlı şekilde araştırılmalıdır..
Diz ağrısı tedavisi önemlidir. Çünkü dizlerimiz günlük hayatımızda yürüme, oturma, merdiven çıkma, çömelme gibi birçok hareketi yapmamızı sağlar. Dizlerde sık görülen eklem romatizması, kireçlenme, iltihaplı eklem romatizmaları, menisküs yırtığı, eklem veya çevresinde şişlik, kilitlenme, hareket kısıtlılığı veya eklemde sertlik ve çıtırtı sesi gibi şikayetler günlük yaşamı olumsuz etkiler. Tedavi uygulamalarıyla doku onarımı ve dokuda kan akımı sağlanır, kıkırdak yapı uyarılır, ödem ve sertlik giderilir, kas grupları kuvvetlendirilir ve ağrının azalması sağlanır. Dizler, bedenimizdeki en büyük eklemlerdir. Hareketlerimizin çoğunluğu diz eklemlerimiz sayesinde yapılmaktadır. Dizlerinizin esneyebilmesi için kemiklerin, kıkırdağın, bağların, kasların ve tendonların sağlıklı olması gereklidir. Diz ağrısı her yaşta olabilir. Zedelenme, bağ sorunları veya artrit başlangıcı en yaygın nedenler arasındadır. Diz ağrıları tedavisinde Medikal Ozon tedavisi, Proloterapi, Fitoterapi, Akupunktur tedavisi ve diğer modern tedavi seçenekleri uygulanmaktadır. Kliniğimizde diz ağrıları tedavisinde başarılı sonuçlar alınmaktadır. Diz ağrıları ve sorunları ile ilgili tedaviler Bursa’daki kliniğimizde başarıyla yapılıyor.
Bilindiği üzere diyabet pankreastaki insülin salgılayan hücrelerdeki yetersizlik yada insülinin glikozu hücrelere koyma girişiminde başarısızlık neticesinde gelişebilen bir hücresel dejenerasyondur diyebiliriz. Şeker Hastalığı her yaşta görülebilen kandaki açlık glukoz (şeker) miktarının ve gizli şeker değerinin normalin üzerinde seyretmesiyle kendini gösteren bir hastalıktır. Şeker Hastalığı, bütün vücut sistemini etkileyebilecek bir hastalık olmakla birlikte, bu hastalığa sahip kişilerin vücudundaki insülin oranı olması gereken seviyede üretilemez ya da kullanılamaz. Kan şekeri belli seviyelerin üzerine çıkarsa kalp damar, sinir sistemi, böbrekler ve göz gibi organ ve dokulara zarar verir.Ana enerji kaynağınız olan kan şekeri yediğimiz yiyeceklerden gelir. Pankreas tarafından üretilen insülin, glikozun besinlerden hücrelere enerji için kullanılmasına yardımcı olur. Vücudumuz yeterli insülin yapmaz veya kullanmadığında glikoz kanımızda kalır ve hücrelerimize ulaşmaz. Diyabet hastaları işlenmiş gıdaların tamamını hayatından çıkarmalıdır. Zamanla, kanımızda çok fazla glikoz bulunması başta kalp ve damar hastalıları olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilir.
Akupunktur Tedavisi Migren tedavisinde akupunktur, hastaların , atak sıklığı ihtiyaç azaltır ve şifa oranı son derece yüksektir. Akupunktur baş ağrısı tedavisinde beyinde salgılanan hormon salınımını olumlu yönde etkileyerek migreni tedavi edebilir. Kliniğimizde migren tedavisinde kulak akupunktur ve vücut akupunktur yöntemleri başarılı olarak uygulanmaktadır. Kliniğimizde Gerilim Tipi Baş Ağrıları, Sinüzit Baş Ağrıları ve Boyun Kireçlenmelerine Bağlı Baş Ağrıları tedavi edilmektedir. Medikal Ozon Migren tedavisi Oksijenlenmeyi arttırması, hem kuru iltihabı ortadan kaldırması yönünden bu ağrılı hastalarda çok iyi netice alınmasına yardımcı bir tedavi yöntemidir. Biz de kliniğimizde her türlü baş ağrılarına ozon tedavisini uygulayabiliyoruz. Migrende Nöralterapi Baş ağrılarında, yapılan bir tedavi yöntemidir. Komplikasyonu yok denecek kadar azdır ve hamileler dahil tüm yaş gruplarına uygulanabilen bir tedavidir.
Tıbbi bilimsel temelde kullanılan modern tıbbi ve tamamlayıcı tedavilerin yanında hasatanın moral ve motivasyonunun iyi olması iyileşme sürecinde önemli bir etkendir. Kullanılan tıbbi ve tamamlayıcı bütüncül tedaviler, tamamen doğal olup fitoterapi, homeopati, ozon tedavisi ve diğer destekleyici, vücut yapısına zararlı olmayan tedavileri kapsamaktadır. Kanser gibi ciddi ve ağır bir hastalıkta, hastanın yaşam kalitesini bozan birçok etki söz konusudur. Uygulanacak tıbbi destek tedavileriyle hastanın tüm hastalığı süreci boyunca yaşam kalitesini arttırmayı hedeflemektedir. Kanser destek tedavisinde her hasta için farkılı tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Tıbbi yaklaşımda kanser tedavisinde cerrahi tedavi, kemoterapi, radyoterapi gibi birçok tedavi yönteminde tamamlayıcı ve destekleyici olarak bütüncül tedavi yaklaşımları ile hastaya destek tedavisi sağlanmaktadır. Kanser türlerinin büyük çoğunluğu erken tanı konduğunda tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bazı kanser türleri ileri evrede tanı aldığından tedaviye alınan cevap istenilen seviyede olmamaktadır. Kolan ve meme kanseri gibi sık görülen bazı kanserler erken tanı ve tedavi ile önemli ölçüde kür elde edildiği bilinmektedir. Palyatif bakım ciddi ve/veya ilerleyici hastalığı olan kişilere ve yakınlarına tanı almasından itibaren tüm hastalık süreci boyunca verilen, yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen tedavilerdir.
Menisküs yırtık ve zedelenmelerinde çeşitli tedavi yöntemleri uygulanmasının yanında çoğunlukla cerrahi yöntemlerle tedavisi yapılagelmiştir. Ancak son dönemde tıptaki yeni uygulamalarla tedavide yeni yaklaşımlar ve cerrahi olmayan girişimler çoğunlukla cerrahlar ve diğer hekimler tarafından da kabul görmektedir. Bizim kendi kanımız öncelikli olarak tedavide cerrahi olmayan non invaziv girişimlerin tercih edilmesidir. Bunların çözüm sağlamazsa eğer cerrahi girişimlere başvurulabilir. Bu tedavide belirtildiği üzere uygulanacak girişim hekimin yetisi ve bilgi tecrübesine göre değişebilmektedir.
Ameliyatsız ben tedavisi. Ben (nevüs) oval ve dairesel şekillerde vücudun herhangi bir yerinde oluşabilirler. Benlerin bir kısmı doğuştan görüldüğü gibi, bazen de sonradan çıkabilirler. Derimizin renginde, kahverengi veya siyah renkli olan bu benler sıklıkla yüzümüzde, göz kapaklarımızda, koltuk altlarımızda, sırt ve göğüs bölgelerimizde çıkabilir ve estetik açıdan can sıkıcı olabilirler. Ben Oluşma Nedenleri Benlerin neden oluştuğu hakkında tam bir somut neden bilinmese de oluşumu hakkında birçok faktör suçlanmaktadır. İnsan vücuduna eşit bir şekilde dağılarak rengini veren melanin maddesi gruplaşarak tek bir noktada toplandığında koyu renkli ben (nevüs) oluşumuna neden olmaktadır. Benler saçlı deri ve genital bölge dahil olmak üzere vücudun her yerinde ortaya çıkabilirler.
Akne çok sık görülen bir deri hastalığıdır. Hangi yaşta ve nerede olursa olsun mutlaka tedavi edilmelidir. Cildimiz vücudumun iç fonksiyonları ile ilgili fizyolojik ve patolojik yansımalarını dışa vuran bir projeksiyon dokusudur. Akne yani sivilce, tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tedavide öncelikli hedef, iyileşmekte olan kist ve nodüllerin iz bırakmasını engellemektir. Akne rahatsızlığında cildin nemlenmesini ve yağlanmasını sağlayan mekanizmalardaki problemler etkili olmaktadır. Normal terleme, cildimizi nemlendirerek ferahlık hissi verir. Ayrıca dış faktörlerden korumamızı sağlayacak faydalı maddeleri de deri yüzeyine salar. Akne hastalarında, derinin normal nemlenmesini sağlayan derideki ter bezlerinin salgıları bozulmuştur. Yağ bezleri gereğinden fazla yağ üretmesi, cildin yüzeyinde koyulaşan ter bezlerinin ve yağ bezlerinin kanallarını tıkayacak akneye sebep olmaktadır. Aknenin tedavisinde cildin yağlanması azaltılmalı ve nemlenmesi düzenlenmelidir.
Ellerde ve ayaklarda sürtünme ve basıya bağlı oluşabilmektedir. Ayaktaki nasırlar, giyilen terlik ya da ayakkabının yüksek topuklu, ayağa büyük veya küçük gelmesi, sürtünme ve basıya maruz kalmasından kaynaklanabilir Sürekli olarak aynı noktaya sürtünmesi durumunda vücut burada bir problem olduğunu algılayarak önlem alma amacıyla cildi kalınlaşır ve ciltte meydana gelir. Çıplak ayakla dolaşmak ve derinin belli bir bölümünün uzun süre aşırı basınca maruz kalması. Ancak bu kalınlaşan cilt tabakası gelişip büyüdüğünde, kişi için rahatsız edici acı ve ağrılar ile sonuçlanmaktadır.
Topuk dikeni duruş bozuklukları yaşatan, hayat kalitesini düşüren, çok sık karşılaşılan bir sorundur. Topuk dikeni topuk kemiğinin alt kısmında oluşan kemiksi bir çıkıntıdır. Ayak tabanının sürekli zorlanması, yanlış ayakkabı kullanımı, hızlı kilo alma sonucunda topuk kemiğinin altında kalsiyum birikerek topuk dikeni çıkıntısı oluşur. Topuk dikeni ağrısı, topuğun altında, ayak alt yüzeyinde ve çevresinde kendini hissettirir. . Bacak arkasındaki ve ayak tabanındaki kaslarda gerginlik ve sertleşme olur. Zamanla diz ve kalça ekleminde, belde ağrı ortaya çıkar ve ayakkabısı ters taraftan aşınır ve eskir. Hareketleri ve yaşam kalitesi bozulduğundan ekleme orantısız yüklenme olur ve eklem kireçlenmelerini tetikler.
Kalp ve damar hastalığı olan Yüksek Tansiyon tüm dünyada olduğu gibi son yıllarda ülkemizde de hızla artış göstermektedir. Kalp hastalığı, inme ve ölüm riskini artırır ve ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Atardamarlardaki kan basıncının 140/90 mmHg üzerinde olması “hipertansiyon” olarak değerlendirilir. Kan basıncındaki küçük artışların dahi kişinin hayatı üzerinde olumsuz etkileri vardır. Hipertansiyon sıklığı toplumda %40, erkeklerde %39, kadınlarda %41 olarak görülmektedir.
Hipertansiyonun herhangi bir nedeni tespit edilememişse bu çeşit hipertansiyona “Esansiyel hipertansiyon” denir.
Kan basıncı değerleri tehlikeli derecede yüksek seviyelere ulaşsa bile, hipertansiyonu olan çoğu insan hiçbir belirti veya semptom göstermeyebilir. Bu nedenle hipertansiyon “sessiz katil” olarak da adlandırılır.
Hipertansiyonlu bazı hastalarda baş, boyun, ense ağrısı, baş dönmesi, göz kararması, halsizlik, yorgunluk, göğüs ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı veya burun kanaması olabilir. Ancak yüksek tansiyon hastalarında görülen bu belirti ve semptomlar ciddi veya yaşamı tehdit eden bir aşamaya ulaşana kadar spesifik değildir.
Hipertansiyon görülme sıklığı yaşla birlikte artış gösterir. 50-59 yaş grubundaki kadınların % 50’den fazlasında, erkeklerin ise %50’den azında hipertansiyon gözlenir. Altmış yaşından sonra ise her üç kişinin yaklaşık ikisinde hipertansiyon görülmektedir.
50 yaşından genç hastalarda küçük kan basıncı yüksekliği görülürken, daha ileri yaşlarda damarların sertleşmeleri sonucu büyük kan basıncı daha yüksek seyreder. Büyük kan basıncındaki yüksekliklerin daha tehlikeli olduğu klinik çalışmalarla gösterilmiştir.
Kan damarlarındaki doğuştan anomaliler
Hipertansiyon; beyin damar tıkanıklıklarına veya beyin kanamasına bağlı ortaya çıkan felçler, kalp krizi, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, demans ve genç yaşta görülebilen ölümlere neden olabilir. Hipertansiyonun tedavisi tüm bu korkulan risklerden kişiyi koruyabilir.
Hipertansiyon ile beraber kalp damar hastalığı riskini arttıran faktörler
Akne çok sık görülen bir deri hastalığıdır. Hangi yaşta ve nerede olursa olsun mutlaka tedavi edilmelidir.
Cildimiz vücudumun iç fonksiyonları ile ilgili fizyolojik ve patolojik yansımalarını dışa vuran bir projeksiyon dokusudur. Akne yani sivilce, tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tedavide öncelikli hedef, iyileşmekte olan kist ve nodüllerin iz bırakmasını engellemektir.
Akne rahatsızlığında cildin nemlenmesini ve yağlanmasını sağlayan mekanizmalardaki problemler etkili olmaktadır.
Normal terleme, cildimizi nemlendirerek ferahlık hissi verir. Ayrıca dış faktörlerden korumamızı sağlayacak faydalı maddeleri de deri yüzeyine salar.
Akne hastalarında, derinin normal nemlenmesini sağlayan derideki ter bezlerinin salgıları bozulmuştur.
Yağ bezleri gereğinden fazla yağ üretmesi, cildin yüzeyinde koyulaşan ter bezlerinin ve yağ bezlerinin kanallarını tıkayacak akneye sebep olmaktadır. Aknenin tedavisinde cildin yağlanması azaltılmalı ve nemlenmesi düzenlenmelidir.
Akupunktur tedavisi, yağlanmayı azaltır, terleme düzeyini olması gereken seviyeye getirir. Akupunktur tedavisi akne rahatsızlığını tedavi etmede önemili bir başarı gösterir ve beklenenden daha etkili, kalıcı tedavi sağlamaktadır.
Hastalıklara neden olan eksikliklerin tamamlanması için akupunktur sistemini uyarmak ve bozulmuş verinin düzelmesi için orijinal bilgiyi tetiklemek akupunkturun önemli bir tedavi tekniğidir. Vücudumuzdaki iletişim kopuklukların onarmak ve merkezi sinir sisteminin olumlu müdahelesine zemin hazırlamak akupunkturun tedavi mekanizmasındır.
Akne tedavisinde en çok kullanılan antibiyotiklerden olan eritromisin ve komedonların yoğun olduğu akneyi tedavi etmek için kullanılan retinoik asit türevleri; ciltte kızarıklık ve alerjilere neden olabildikleri için kullanımları kısıtlanabiliyor
Akne tedavisinde, günde iki litre su içmek ve diyetimize doğal meyve suları ve infüzyonları ekleyerek vvücudumuzu doğru şekilde nemlendirmek, spor yapmak ve çiğ meyve ve sebze yemek çok önemlidir.
Sarımsak ve zeytinyağı sosları
Damar sistemi, vücudun ihtiyacı olan oksijeni ilgili organlara taşır ve kullanılmış ürünleri tekrar temizleme organlarına ulaştırır. Damar hastalığı, damarlarda daralma, tıkanma ya da balonlaşmaya neden olan bir hastalık grubudur. Tuttuğu damarlara göre 3 bölümde incelenir:
Kalp damar hastalığı: Kalbi besleyen “koroner” atardamarlar tutulur. Bu damarlardaki tıkanma ya da daralma kalp ağrısı ya da kalp krizine neden olabilir.
Periferik damar hastalığı: Kol, bacak, bağırsak, karaciğer ve böbrek gibi diğer doku ve organları besleyen atardamar ve toplardamar hastalığıdır. En sık bacak damarları tutulur. Bu damarlardaki daralma ve tıkanma, bacak ağrısı, yara ve gangrene neden olabilir.
Beyin damar hastalığı (Serebrovasküler hastalık): Beyne giden ya da beyni besleyen damarlardaki daralma, balonlaşma veya tıkanma geçici ya da kalıcı beyin felcine (inme), beyin kanamasına veya diğer başka problemlere neden olabilir.
Damar Sertliği Kalp Krizi ve Damar Tıkanmasının En Önemli Sebebi Olarak bilinir. Bu nedenle damar sertliği mutlaka tedavi edilmelidir.
Kalp krizi başta olmak üzere birçok ciddi hastalığa yol açan damar sertliği önemsenmesi gereken bir hastalıktır. Damar sertliği teşhisinde geç kalındığında kalıcı hasarlara ve hatta ölüme bile neden olabilmektedir. Ateroskleroz (Damar sertliği) kalp krizi ve beyin kanaması gibi hastalıkların başlıca sebebi olarak bilinir.
Kalp damar sisteminde, beyin damarlarında ve diğer önemli organ ve dokuları besleyen damarlarda, damar sertliği oluşabilmektedir. Yüksek ölüm tehlikesi barındıran hastalıkların temel nedenleri arasında yer almaktadır. Damar sertliği hastalığından korunmak için, risk grubunda yer alan bireyler değerlendirilerek tedavi süreci titizlikle planlanmalıdır.
• Varis ve Venöz Yetmezlik Tedavisi
• Toplardamar Tıkanıklıkları Tedavisi
• Toplardamarda Pıhtı Oluşmasını Önleme Tedavisi (Derin Ven Trombozu)
• Bacak Damarı Tıkanıklıkları Tedavisi
• Diyabetik Ayak Tedavisi
• Beyin Damarı Tıkanıklıkları Tedavisi
• Kol Damarı Tıkanıklıkları Tedavisi
• Damar Balonlaşması (Anevrizma) Tedavisi
• Barsak Damarı Tıkanıklıkları Tedavisi
• Böbrek Damarı Tıkanıklıkları Tedavisi
• Damar Bozuklukları ve Fistülü Tedavisi
• Raynoud Hastalığı Tedavisi: Genellikle el ve ayak parmaklarını etkileyen bir dolaşım bozukluğudur.
Kliniğimizde kalp ve damar hastalıkları, kalp ritim bozukluğu, yüksek tansiyon, varis tedavisi ve damar tıkanıklığı tedavileri yapılmaktadır. Hasta ve yakınlarının memnuniyetini en iyi şekilde gerçekleştirme ve hizmette sürekli yüksek standartlara erişme arzusuyla sağlıklı bir yaşamı sunma esas ilkemizdir.
Lenf sistemi çok ince damarlar ve aralarındaki lenf bezlerinden oluşmaktadır. Lenfatik sistem toplardamarlar yardımıyla taşınamayan, proteinden zengin doku sıvısının hücrelerarası alanda taşınmasını sağlayan bir sistemdir. Vücuttaki hücreler bir sıvı ortamı içerisinde görev ve fonksiyonlarını yapmaktadırlar. Lenf sisteminde fazla miktarda sıvı birikimi sonucu oluşan bir hastalıktır. Lenf sıvısının hareketi kanın hareketine göre oldukça yavaştır. Bir insanda vücut ağırlığının dörtte birini lenf sıvısı oluşturur. Lenfatik drenajdaki bozulmaya bağlı olarak lenf sıvısının dokularda birikmesi ile cilt altı yumuşak dokuda ödem meydana gelmesidir. Özellikle bacaklarda görülür. Fil hastalığı olarakta adlandırılan şeklinde, bacaklar aşırı derecede şiş ve gergindir.
Bursa’daki kliniğimizde bacaklardaki LENFÖDEM HASTALIĞI TEDAVİSİ başarıyla yapılmaktadır.
Lenf kanallarının iltihabi durumudur. Ayakkabı vurmaları, tırnak batmaları, topuk çatlakları ve travmalar lenfanjit nedenleri arasındadır.
Primer lenfödem nedeni belirlenemez bir şekilde doğumda, ergenlik ve yetişkin dönemde görülür. Sekonder lenfödem ise enfeksiyon, cerrahi, travma veya radyasyon sonucunda gelişmektedir.
Primer (birincil) lenfödem: Lenfatik yapının hiç gelişmediği veya kısmen geliştiği durumdur. Sekonder (ikincil) lenfödem: Daha önceden normal fonksiyon gösteren lenfatik yapının, herhangi sekonder, ikincil bir nedene bağlı olarak fonksiyonlarını yapamaması sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Dönem 1: Gün içinde artan lenfödem, gece dinlenmeden sonra azalan geri dönüşümlü tiptir.
Dönem 2: Geri dönüşü olmayan, şişlik ve ağrıların görüldüğü kronik lenfödem devresidir.
Dönem 3: Fil hastalığı dönemi olarakta adlandırılan bu devrede ciddi ağrılar meydana gelmekte ve hareket ile fonksiyon kısıtlılığı görülmektedir. Ciddi cilt bozuklukları ile beraber fibrozis mevcuttur.
Ciltte, kol, bacak ve ayaklarda değişik derecelerde şişme meydana gelebilir. Kıyafetlerin dar gelmesi, saat ve takı takmada zorluk görülebilir.
Cilt enfeksiyonu, ciltte sertleşme kalınlaşma, ciltte kabarcık, siğil oluşumu ve cilde parmak ile baskı uygulandığında hareket görülmez. Sertleşmiş ve parlak bir cilt vardır.
Yüz, dudaklar ve göz kapaklarında şişme, aşırı halsizlik, eklemin hareket kabiliyetinde azalma, kafada ve boyunda şişme lenfödemin belirtileri arasındadır.
Enfeksiyon
Lenfödem tedavisinden önce aşağıdaki rahatsızlıklar kontrol edilmelidir.
Hijyene dikkat edilmelidir. Bunun için bölge çok iyi temizlenmeli ve nemlendirilmelidir.
Güneş ışıklarına karşı koruma sağlanmalıdır.
Vücutta mantar oluşumu da lenfödem hastalığının artmasına neden olur.
Alkol ve sigara kullanımının da bırakılması gerekir.
Lenfödem Tedavisi Aşamalı Olarak Yapılır
Lenfödemin derecesi, bulunduğu organ ve lenfödemin oluşma nedeni tespit edilerek lenfödem tedavisi yapılır.
a ) Akupunktur uygulaması aşağıdaki uygulamalar ve ilişkili olabilecek alanlarda tedaviyi detekleyici bir yöntem olarak kullanılması uygun görülmüştür.
– Kas- İskelet sisteminin mekanik ağrısı
– Diş ağrıları.
– Nöropatik ağrılar.
– Kas spazmı, bel fıtığı akut konservtif dönem ve kronik dönem bel ağrıları.
– İlaç yan etkisine bağlı, taşıt tutması ve gebelikle ilgili bulantı ve kusmadalar.
– Fonsiyonel gastrointestinal sistem bozuklukları; kabızlık, motilite bozuklukları, reflü, ishal, mide asit fazlalığı
– Bulantı kusma
– İritabl bağırsak sendromu
– Dismenore, infertilite, polikistik over sendromu ve premenstrüel sendrom, doğum ağrısı.
– Organik nedene bağlı olmayan uyku bozukluğu.
– Eksojen obezite tanısı almış hastada diyete uyum.
– Alerji, egzema ve cilt kuruluğuna baplı kaşıntı.
– Sigarayı bırakma sırasında oluşan anksiyete, yoksunluk belirtilerinin tedavisinde.
– Organik bir nedene bağlı olmayan gece işemesi.
– Kemoterapi ve radyoterapiye bağlı bulantı, kusma, ağrı, ağız kuruluğu.
– Geriatrik (yaşlı hastalarda)
– Solunum sisteminin kronik hastalarında günlük yaşam kalitesini artırma.
– Genel iyilik halinin oluşması ve sürdürülmesine yardımcı olma.
– Unutkanlık ve hafıza problemlerinde,
– Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozuklukları.
b ) Alerjik sinüzit, rinit
c ) Boyun, sırt, bel ve kuyruk sokumu ağrıları
d ) Bursit, tendinit ve plantar fasiit gibi lokalize romatizmal hastalıklar
e ) Fibromiyalji ve miyofasiyal sendrom (yumuşak doku romatizmaları)
f ) Baş ağrıları (migren, gerilim tipi, boyun kaynaklı baş ağrıları)
g ) Vertigo (baş dönmesi), Meniere sendromu, tinnitus (kulak çınlaması)
h ) Nevraljiler (trigeminal, postherpetik ağrı, fasial)
ı ) İnme sonrası hemipleji rehabilitasyonu
j ) Çene eklemi hastalıkları, bruksizm (diş sıkma)
k ) Enürezis nokturna (gece işemeleri)
l ) Stres, depresyon, uyku bozuklukları, psikosomatik hastalıklar, anksiyete ve panik bozuklukları, kekemelik, tikler
m ) Kronik yorgunluk
n ) Konsantrasyon bozukluğu
o ) Aşırı terleme
p ) Huzursuz bacak sendromu, el ve ayaklarda yanmalar
r ) Cinsel işlev bozuklukları, vajinismus
s)Dünya Sağlık Örgütü'ne Göre Akupunkur Tedavisinin Faydalı Olduğu Durumlar
– Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon)
– Hipotansiyon (Tansiyon Düşüklüğü)
– Arterioskleroz (damar sertliği)
– Romatoid artrit
– Servikal artroz (boyun kireçlenmesi)
– Boyun fıtığı
– Gonartroz (diz kireçlenmesi)
– Lumbar disk herniasyonu (bel fıtığı)
– Siyatik
– Kistik higrom
– Tennisçi dirseği
– Akut tonsillit
– Ses kısıklığı
– Kuru öksürük
– Grip
– Allerjik rinit
– Akut rinit
– Akut sinüzit
– Bronşial astma (astım)
– Kronik bronşit
– Allerjik bronşit
– Farenjit
– Peptik ulkus (Ülser)
– Akut ve kronik gastrit
– Gastrik hiperasidite
– Akut ve kronik kolit
– Konstipasyon (kabızlık)
– KolesistitAkut basili dizanteri
– Gastropitoz
– Kardioosefagal spazm
– Başağrısı ve migren
– Periferal nöropati
– Fasial paraliz (yüz felci)
– Trigeminal nevralji
– Poliomyelit (Çocuk felci)
– Parkinson
– Epilepsi (Sara)
– Behçet hastalığı
– Tinnitus (Kulak çınlaması)
– Sağırlık
– Meniere sendromu
– Gingivit (diş eti iltihabı)
– Akut ve kronik farenjit
– Diş ve diş çekimi ağrısı
– Aftlar (ağızdaki yaralar)
– Obesite (şişmanlık)
– Nörozlar (korku, panik vs.)
– İnsomnia (uykusuzluk)
– Sigara alışkanlığı
– Kronik alkolizm
– İlaç bağımlılığı
– idrar yolu iltihabı (Sistit)
– Nörojenik mesane
– Renal kolik (böbrek ağrısı)
– Dismenore (sancılı adet)
– Oligomenore (adet azlığı)
– FrijiditeEmpotans (iktidarsızlık)
– Menapoz hastalıkları
– Ağrısız doğum
– Akne (ergenlik sivilceleri)
– Alopesi (saç dökülmesi)
– Psöriasis (sedef hastalığı)
– Zona
– Vitiligo (Deride beyaz lekeler)
1- Kardiovasküler sistem hastalıkları
2- Lokomotor Sistem Hastalıkları
Kozmetik akupunktur, sağlığın yüze yansıması, daha genç ve dinç görünmeyi sağlayan bir anti-aging tedavidir. Kozmetik akupunktur tedavisinde MEI-ZEN olan yüz ve boyun estetiği protokolü kullanılmaktadır. Elastin ve kolajen liflerin artışı; kişinin kendini daha zinde hissetmesini sağladığı gibi kırışıklıklarının tedavisinde de çok etkilidir. Anti-aging tedavisinde amaç; kişinin yaşlılık belirtilerini yavaşlatmak ve sağlığı korumaktır.
Akupunktur, tüm sistem hasarlarında ve tüm metabolik olaylarda etkilidir. Akupunkturun az ya da çok etkili olmadığı bir hastalık mümkün değildir. Akupunktur, zarar verme olasılığı olmayan ender tedavi yöntemlerinden biridir. Çünkü akupunkturun etki mekanizması, vücudu olması gereken fizyolojik hale getirmek üzerine kuruludur.Kozmetik akupunktur uygulamaları aşağıdaki durumların tedavisinde başarılı olarak uygulanmaktadır.
AKUPUNKTUR GENÇLEŞTİRİR
Bursa’da bulunan kliniğimizde uzman ekibimizle AKUPUNKTUR TEDAVİSİ‘ni başarıyla gerçekleştiriyoruz.
Bursa Akupunktur Tedavi Merkezi’nde konforlu akupunktur tedavisi ile tanışın.
Bursa’da Akupunktur Tedavisi ile ilgili bilgi almak ve randevunuzu oluşturmak için 0541 207 22 95 nolu hattımızı arayabilirsiniz.
Akupunktur noktalarının uyarılması ile beyin , sinir sistemi ve akupunktur ssitemi denilen mekanizma ve yolakların harekete geçmesi sağlanır. Uyarılan merkezlerde hücresel haberleşmenin hızlandığı, kan akımının arttığı, belli hormon ve enzimlerin salgılanmaktadır. Biyokimyasal, hormonal ve nörolojik seviyede önemli ve vücudun çalışma mekanizmasında bazı kimyasalların üretimini sağladığı gösterilmiştir. WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından yaklaşık 60 kadar hastalıkta etkili bir tedavi yöntemi olarak onaylanmıştır.
Hayatımız genelde görülmeyen ve duyulmayan, rahatsızlık ve hastalık belirtileri ile sonuçlanan senfoni şeklindeki vibrasyonlara bağlıdır. Bu vibrasyon veya frekans senfonisi evrenin dilidir. Hayatın Her formu frekanslara bağlıdır. Enerji tıbbı, sağlığı düzeltmek için vücudun doğal frekans ve vibrasyonlarını temin eder.
Hayat yeryüzünün daima manyetik frekans alanı ile desteklenmektedir. Biz daima bu frekans tarlasında yıkanmaktayız. Tamamlayıcı alternatif İntegratif tıp tedaviler arasında en çok bilinen AKUPUNKTUR, birçok hastalığa deva olmaktadır. Kronik ve akut hastalıkların tedavisi KLASİK TIP ve İNTEGRATİF TIP alanlarının bütüncüllüğü ile daha başarılı olacaktır.
Akupunktur çok geniş bir endikasyon alanını içeren hastalık durumlarını tedavi etmek için kullanılır.
Alternatif tamamlayıcı tıp tedavileri arasında en çok bilinen AKUPUNKTUR, birçok hastalığa deva olmaktadır.
Kalp damar sistemi hastalıları, Kas spazmları ve ağrı, Kronik sırt sorunları ve sırt ağrısı, Boyun ağrısı, Diz ağrısı, Osteoartrit, Migren sıklığını ve şiddetini azaltmak da dahil olmak üzere baş ağrıları, Ruh hali, Depresyon, Alerjiler
Sindirim sistemi sorunlarında kullanım alanı olan ve Dünya Sağlık örgütünce kabul edilen bir tedavi yöntemidir.
Kronik ve akut hastalıkların tedavisi KLASİK TIP ve İNTEGRATİF TIP alanlarının bütüncüllüğü ile daha başarılı olacaktır.
Akupunktur kilo fazlalığı ve sigara bağımlılığını tedavi eder mi?
Zayıflamaya yardımcı olarak Akupunkturu tedavisi tüm dünyada kullanılmakta olup Dünya Sağlık Örgütü tarafından da onaylanmıştır. Vucut ve kulaktaki akupunktur noktalarının uyarılması ile mide asiditesinin azaldığı, metabolik faaliyetlerin hızlandığı, diyet yaparken salgılanan stres hormonlarının oluşmadığı bilimsel olarak gösterilmiştir.
Akupunktur tedavi programı yaklaşık bir saat süren ve ortalama 4-12 seanstan oluşan bir kürden oluşur. Akupunktur tedavisinde genellikle tedavinin ilk birkaç seansında gözle görülür bir rahatlama sağlanabilmektedir. Genellikle haftada bir iki seans yapılması tedavi sıklığı açısından uygundur. Ancak bu tedavi uygulamaları her hastalığın tedavisinde olduğu gibi akupunktur tedavisinde de hastanın kliniğine göre değişebilmektedir.
Günümüzde kullanılan modern Akupunktur iğneleri, 0.2 milimetre ve hatta daha küçük çaplarda ve oldukça esnek olduğundan ağrı yapmamaktadır. Akupunktur iğneleri özel tüpler vasıtasıyla takıldığından hasta çoğu zaman iğnenin battığını hissetmez. Ancak tedavinin bir parçası olarak iğne cildin birkaç milimetre altındaki akupunktur noktasına ulaştığında kişi bunu bir sıcaklık yayılması ya da hafif bir elektriklenme olarak hisseder.
Akupunktur tedavinde en önemli avantaj vücuda hiçbir madde veya ilaç vermeden tedavi sağlamasıdır. Alanında uzman ve gerekli yeterlilik eğitimlerini almış bir hekim tarafından yapıldığında oldukça güvenli, etkili, yan etkisi yok denecek kadar az olan başarılı bir tedavi yöntemdir.
Akupunktur’un etkileri laboratuvar ve klinik ortamında ispatlanmıştır. Kalp damar sistemi, sinir sistemi gibi çalışma mekanizmasına benzer oldukça önemli bir sistem olan Akupunktur sistemi bilimidir. Akupunktur noktası uyarıldığında o bölgeden kalkan uyarılar ile sinirler boyunca uzak bölgelerde biyokimyasal ve fizikokimyasal reaksiyonlar ve değişiklikler meydana gelmektedir.
Akupunktur tedavisi çocuklar ve yaşlılar dahil herkese uygulanabilir. Kişiye tedaviyle ilgili açıklamalar yapıldıktan sonra amaçlanan sonuç ve gerekli tedavi süresi söylenir. Burada önemli olan akupunktur ile iyleşebilecek hastalığın doğru ayırıcı tanısını yapabilmektir. Aksi taktirde eksik ve başarısız sonuçlar oluşabilmektedir.
Akupunktur noktalarının farklı etkilerininin sağlandığı 14 meridyenden oluşmaktadır. Akupunktur iğnelerinin takıldığı her 14 meridyende yüzlerce nokta bulunan ana enerji kanallar vardır. Bir akupunktur noktası bu etkilerden birkaçını birden sağlayabilir.
Lokal etki: Kasların spastik (kasılma) ve paretik (hafif felç) durumlarındaki iltihabi veya dejeneratif kökenli ağrılarında etki.
Uzak etki: Ekstremitelerdeki akupunktur noktalarının baş ve bedendeki hastalıklara etkisi.
Bölgesel etki: Akupunktur noktalarının komşuluklarında yukarıdaki bozukluklarda etki.
Psişik etki: Akupunkturun psişik durumlardaki etkisidir.
Homeostatik etki (=homeostaz: organizmada normal şartların devamlılığı): Kan basıncı, kan yapımı, uyku, iştah, metabolizma, vs ile ilgili bozukluklarda endokrin sistemi ve vejetatif sinir sistemini düzenleyici etki gösterir.
Kanlanmayı artırma: Bölgesel ve uzak kanlanma bozukluklarında kanlanmayı artırıcı etki. Bağışıklık sistemi: Bağışıklık sistemini güçlendiren veya dengeleyen etki.
Bu konuya vücut denge kavramını düşünerek bakmak gerekir. Eğer bu dengeyi aynı seviyede tutarsak ömür boyu kilomuzu korumuş oluruz. Akupunktur ile verilen kilo kontrol tedavisi, vücut sistemimizin dengesinin sağlanması ve korunmasında bilimsel olarak önemli bir tedavidir. Aşırı yeme alışkanlıklarımıza geri dönersek, verdiğimiz kiloları geri almaya başlarız.
Ozon tedavisi, medikal ozon gazının hastalıkları iyileştirmek veya tedaviye destek amacıyla kullanılmasıdır. 2. Dünya Savaşı'ndan beri kullanılan ozon tedavisi önce diyabetik ayaklarda, yanıklarda ve iyileşmeyen yaralarda uygulandıktan sonra şaşırtıcı iyileştirme özelliğinin keşfedilmesi sonucu tıp alanına girmiştir.
Ozon Tedavisi, dünyada birçok ülkede tıbben kabul görmüştür. Bu tedavi birçok ülkede sağlık bakanlıklarınca da kabul edilmektedir.(Rusya, Almanya, İtalya, ABD, Küba, Çekoslovakya, Bulgaristan vs.)
Dünya için bu kadar önemli olan ozon, tıp dünyasında da günden güne çok daha önemli bir yer edinmektedir. Ozon tedavisi kanserden diyabete, tansiyondan böbrek rahatsızlıklarına kadar pek çok hastalığın tedavisinin desteklenmesinde kullanılmaktadır. Tedavide kullanılan ozon gazı medikal ozon jeneratörlerinde saf oksijenden üretilir. Üretilen ozon tedavide daima oksijen ile karışım halinde kullanılır.
Ozon tedavisi hiçbir ilacın sahip olmadığı kadar geniş bir uygulama alanına sahiptir. Yan etkisi olmayan ozon tedavisi herkese uygulanabilir. Yan etkisi olmadığı gibi hiçbir ilaç ile etkileşim de yapmaz. Bu nedenle ozon tedavisi oldukça pratik ve yararlı bir doğal tedavi yöntemi olarak başarı ile uygulanmaktadır.
Ozon üç oksijen atomundan oluşan bir kimyasal bileşiktir (O3). Ozon, iki atomlu halde bulunan normal oksijene (O2) nazaran çok daha yüksek enerjiye sahiptir. Ozon, dünyadaki yaşam için ne denli önemli olduğu son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Ozon oksijenin normal atmosferik birleşimine göre bazı farklılıklar gösterir. Oda sıcaklığında renksiz olan ozon gazının karakteristik bir kokusu vardır. Fırtınalı havalardan sonra, yüksek yerlerde veya deniz kıyısında doğal olarak oluşur ve hissedilebilir. Ozon gazının ismi bu karakteristik kokusundan dolayı Yunanca “koklamak” manasına gelen ‘ozein’den türetilmiştir. Alman kimyacı Christian Friedrich Schönbein (1799-1868) tarafından 1840 yılında keşfedilmiştir. Yükseklik arttıkça azalır. Çok güçlü okside etme özelliği vardır. Etkin bir dezenfektasyon maddesidir. Etkin dezenfektasyon özelliği sayesinde tüm dünyada içme sularındaki mikropları öldürmek amacıyla arıtma tesislerinde güvenle kullanılmaktadır.
Vücudumuzda gün içinde binlerce metabolik olay yaşanır. Alınan besinler, yararlı elementler ve enerjinin yanında atıklar da oluşur. Vücudumuzda biriken bu atıklar erken yaşlarda ter, idrar ve dışkı yoluyla vücuttan rahatlıkla atılabilirken, ileri yaşlarda bu atıkların atılımı kolay olmayabilir. Sigara, ilaçlar, görülen tedaviler, radyasyon, güneş ışınları, kötü gıdalar ve çevresel etkenlerle birlikte vücudumuzda oluşan toksinler giderek artar ve tabiri yerindeyse vücudumuz bir bataklığa döner. Dünyada geliştirilen bütün tıp sistemleri“vücuttaki toksinleri nasıl atarız”üzerine yoğunlaşmıştır. Kimisi bitkisel kürlerle, kimisi yiyeceklerle, kimisi çamur banyolarıyla vücuttaki toksin havuzunu boşaltmaya çalışır. Ozon tedavisi etkili bir ‘detoks’ yöntemidir.
Vücudumuzdaki enerji akışı engellenir. Beyinden başlarsak yorgunluk, halsizlik, huzursuzluk, debresif belirtiler meydana gelir. Bağırsaklarda tembellik ve dışkılama bozuklukları, deride egzama, deri kuruluğu ve deri yaşlanması, eklemlerde kireçlenme gibi sorunlar ortaya çıkar.Bu enerji dağılımı onarılırsa bütün bu sorunlarda önemli seviyede iyileşme sağlanabilir.Ozon tedavisi bu iyileşmeyi sağlar.
Ozon tedavisinin bilimsel olarak kanıtlanmış olan, fiziksel sorunlarımıza en temelden getirdiği çözümler sonucunda, ilk bir kaç seanstan sonra dahi görebileceğiniz olumlu ve pratik etkilerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz;
Bütün bu faydaları daha uzun uzun sayabiliriz ancak ozon tedavisinin alanına giren hastalıklara göre etkileri çok uzun olacağından tümünü yazmak pek mümkün değildir. Belirtilen etkiler bazı rahatsızlıklar ve detoks amaçlı yapılan ozon terapi uygulamalarının sonucudur.
Ozon Tedavisinin Kullanıldığı Hastalıklar;
Majör Otohemoterapi : 50 ml 100 ml arasında kan özel ozon cam şişesine alınır, alınan kan ozonlanır hastaya geri verilir. Kullanılan malzemeler ozona dayanıklı özel malzemelerdir. Kesinlikle PVC’den veya ozonla tepkimeye girebilecek diğer maddelerden (Kan orbaları) gibi olmamalıdır! Seans sayısı hastalığa göre 12-15 seansdır, Seanslar haftada iki kez olarak yapılır, idame olarak ayda bir seans şeklinde devam edilir. Uygulama bu konuda uzman Doktor tarafından yapılmalıdır.
Minör Otohemoterapi : Hastadan alınan 2cc kan ozonla karıştırılır tekrar hastaya intramüsküler olarak uygulanır.Daha çok akne tedavisinde ve alerjik hastalıklarda uygulanır.
Torbalama Yöntemi : Lezyonun olduğu bölge (diabetik ayak, mantarlı tırnaklar, iyileşmeyen yaralar, yanıklar) ozona dayanıklı torbalar içine alınır, 20-30 dakika ozona tabi tutulur.
Rektal Ozon Uygulama Yöntemi : Çocuklarda damar problemi olanlarda ayrıca bağırsak hastalıklarında rektal uygulama yapılmaktadır. Bu yöntem için ozona dayanıklı özel malzemelerle majör uygulamada olduğu gibi haftada 2 seans şeklinde uygulanır.
İntraartiküler Ozon Uygulaması : Kronik ve akut ağrılı eklem hastalıklarında ozon direk o eklemin içine uygulanabilir. Ayrıca ağrılı kas hastalıklarında direk kas içine de ozon uygulanır.
Ozon Sauna Uygulaması : Kronik deri hastalıklarında fibromiyalji de haftada 2 seanslar şeklinde sıcak buharlı ozon sauna uygulaması yapılır. Ayrıca sauna ile masaj beraber uygulandığında özellikle bölgesel zayıflamada olumlu sonuçlar elde edilir.
Ozon tedavisi, ozon gazının (O₃) çeşitli tıbbi uygulamalarda kullanılmasıyla gerçekleştirilen bir alternatif tedavi yöntemidir. Ozon, üç oksijen atomundan oluşan bir moleküldür ve doğal ortamda bulunur. Özellikle havada, yüksek irtifalarda ve elektrik boşalmalarının (şimşek) olduğu yerlerde oluşur. Ozon tedavisinin temel ilkeleri, ozonun oksijen taşıma kapasitesi ve anti-inflamatuar, anti-bakteriyel, anti-virüs ve bağışıklık sistemini güçlendirici özelliklerine dayanır.
Ozon tedavisinin kökenleri, 19. yüzyıla kadar uzanır. İlk kez Almanya’da doktorlar tarafından kullanılmıştır. O zamandan beri, ozonun potansiyeli üzerinde birçok çalışma yapılmış ve farklı tıbbi durumların tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır.
Ozon Tedavisinin Mekanizması
Ozon, vücutta bir dizi biyolojik etki yaratır:
Oksijen Dolaşımının Artırılması: Ozon, dokulara daha fazla oksijen ulaşmasını sağlar, bu da hücresel metabolizmayı hızlandırır.
Bağışıklık Sistemini Güçlendirme: Ozon, bağışıklık sisteminin yanıtını artırarak enfeksiyonlara karşı koruma sağlar.
Anti-inflamatuar Etki: Ozon, iltihaplanmayı azaltarak ağrı ve şişlikleri hafifletebilir.
Detoksifikasyon: Ozon, toksinlerin ve serbest radikallerin vücuttan atılmasına yardımcı olabilir.
Dolaşımı İyileştirme: Ozon tedavisi, kan akışını artırarak dokuların daha iyi beslenmesine katkıda bulunur.
Ozon tedavisi çeşitli şekillerde uygulanabilir:
Ozon Enjeksiyonu: Ozon gazı, doğrudan belirli bölgelere enjekte edilir. Genellikle eklem ağrıları, bel ve boyun ağrıları gibi durumlarda tercih edilir.
Ozon Gazı İnfüzyonu: Ozon, damara belirli bir şekilde enjekte edilir. Bu, sistemik bir etki sağlar.
Ozonlu Su Uygulaması: Ozon, suya çözülerek ozonlu su elde edilir. Bu su, içme suyu olarak veya dıştan uygulama için kullanılabilir.
Rektal Ozon Uygulaması: Ozon, rektum yoluyla uygulanabilir. Bu yöntem, bağışıklık sistemini güçlendirmek için tercih edilir.
Ozonlu Yağ Uygulaması: Ozon, yağlara enjekte edilerek, cilt üzerinde kullanılabilir. Bu, yaraların iyileşmesini hızlandırabilir.
Ozon tedavisi çeşitli sağlık sorunlarının tedavisinde kullanılabilir:
Ağrı Yönetimi: Eklem, bel ve boyun ağrıları gibi kronik ağrılarda etkili olabilir.
Dolaşım Problemleri: Periferik arter hastalığı, varis gibi dolaşım sorunlarının tedavisinde yardımcı olabilir.
Bağışıklık Sistemi Bozuklukları: Ozon tedavisi, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine yardımcı olabilir.
Enfeksiyonlar: Ozon, bakteriyel ve viral enfeksiyonların tedavisinde etkili olabilir.
Deri Problemleri: Yaralar, sedef hastalığı ve akne gibi cilt sorunlarına yönelik tedavi olarak kullanılabilir.
Kronik Hastalıklar: Astım, alerjik rinit gibi kronik hastalıklarda destekleyici bir tedavi olarak kullanılabilir.
Ozon tedavisi genellikle güvenli bir yöntem olarak kabul edilse de, bazı yan etkiler ve riskler de bulunmaktadır:
Alerjik Reaksiyonlar: Bazı bireylerde ozona karşı alerjik reaksiyonlar görülebilir.
Ağrı ve Morarma: Enjeksiyon bölgelerinde hafif ağrı veya morarma oluşabilir.
Solunum Problemleri: Ozon, solunduğunda akciğerlere zarar verebilir, bu nedenle solunum yoluyla uygulanmamalıdır.
Hiperoksijenasyon: Aşırı ozon uygulaması, vücudun oksijen dengesini bozabilir.
Ozon tedavisi, birçok ülkede alternatif bir tedavi yöntemi olarak kabul edilir. Ancak, her ülkede yasal durumu farklılık gösterebilir. Ayrıca, ozon tedavisinin etkinliği üzerine yapılan araştırmalar sınırlıdır ve sonuçlar değişkenlik gösterebilir. Bazı klinik çalışmalar olumlu sonuçlar verirken, diğerleri ozon tedavisinin etkinliğini sorgulamaktadır.
Ozon tedavisi, belirli sağlık sorunları için alternatif bir tedavi seçeneği olarak dikkat çekmektedir. Ancak, tedaviye başlamadan önce bir sağlık profesyoneli ile görüşmek önemlidir. Kişisel sağlık durumu ve ihtiyaçlarına göre en uygun yaklaşımı belirlemek için uzman görüşü almak her zaman en iyisidir. Ozon tedavisi, bazı hastalar için faydalı olabilirken, diğerleri için önerilmeyebilir.
Bel ve Boyun Fıtığı Tedavisinde Proloterapi ile Ameliyatsız Etkin Çözüm!
Proloterapi, kas-iskelet sistemi kaynaklı ağrıları tedavi eden etkili bir yöntemdir. Omuz, dirsek, el bileği, kalça, diz ve ayak bileği gibi eklem ağrılarınızdan kalıcı ve ameliyatsız kurtulmanın yeni bir yoludur.
Proloterapi, vücudun kendini iyileştirme mekanizmasını harekete geçiren bir enjeksiyon tedavisidir. Bu yöntem, ağrının kaynağını tedavi etmeyi amaçlayarak kalıcı bir rahatlama sunar.
Proloterapi, proliferatif ve irritan solüsyonların (örneğin dekstroz) vücuda enjekte edilmesi ile gerçekleşir. Bu maddeler, zedelenmiş tendonlar, bağlar ve eklemlerde inflamatuar bir yanıt oluşturarak vücudun doğal iyileşme sürecini destekler. Enjeksiyonlar genellikle eklem, tendon ve kasların birleşim noktalarına yapılır.
Uygulama sonrası ortalama üç hafta içinde, özellikle 3. seanstan itibaren hastada iyileşme belirtileri gözlemlenir. Tedavi süreci, hastanın durumuna bağlı olarak 3-4 haftada bir seanslarla devam eder.
Proloterapinin hedefi yalnızca ağrıyı geçirmek değil, aynı zamanda ağrıya yol açan hastalığı tedavi etmektir.
Proloterapi, aşağıdaki hastalıklara yönelik fayda sağlayabilir:
Proloterapi, hasar görmüş dokuların iyileşmesini teşvik etmek için kullanılan alternatif bir tedavi yöntemidir. "Prolo" terimi, "yeniden büyütmek" anlamına gelen "proliferation" kelimesinden türetilmiştir ve genellikle spor yaralanmaları, kronik ağrılar ve eklem problemleri için tercih edilmektedir.
Proloterapi, aşağıdaki durumlar için uygulanabilir:
Proloterapi genellikle güvenli kabul edilse de bazı yan etkiler olabilir:
Proloterapinin etkinliği üzerine sınırlı araştırmalar yapılmış olsa da bazı olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Ancak, bu tedavi yöntemi her hasta için uygun olmayabilir ve kişisel durumlar göz önünde bulundurulmalıdır.
Proloterapi, ağrı ve yaralanmaların tedavisinde etkili bir alternatif olarak öne çıkmaktadır. Ancak, tedaviye başlamadan önce bir sağlık profesyoneli ile görüşmek, kişisel sağlık durumu için en uygun yaklaşımı belirlemek açısından önemlidir. Proloterapi bazı hastalar için faydalı olabilirken, diğerleri için önerilmeyebilir.
Nöral terapi, kronik ağrı ve birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bir tıbbi regülasyon yöntemidir. Bu terapi, vücuttaki doku ve organların bozukluklarını düzelterek, tedaviye dirençli hastalıkların iyileşmesini sağlar.
Hayatımız boyunca yaşadığımız hastalıklar, kazalar, ameliyatlar ve travmalar, otonom sinir sisteminde kalıcı bio-elektriksel hasarlar yaratabilir. Nöral terapi, bu bozucu alanların tedavisini hedefleyerek, sinir sisteminin dengesini yeniden sağlamayı amaçlar.
Uygulamada seyreltilmiş lokal anestezikler, bozuklukların olduğu bölgelere ve ağrılı alanlara enjekte edilir. Vücudun verdiği yanıt, teşhis ve tedavi sürecinde belirleyici rol oynar.
Nöral terapi, 1920'lerin sonlarında Almanya'da geliştirilmiş bir alternatif tıp yöntemidir. Sinir sisteminin bozulmasının birçok fiziksel ve psikolojik rahatsızlığın temel nedeni olduğu düşüncesine dayanır.
Nöral terapi genellikle güvenli kabul edilse de, bazı yan etkiler ortaya çıkabilir:
Nöral terapi, çeşitli ağrı ve rahatsızlıkların tedavisinde potansiyel olarak etkili bir alternatif yöntemdir. Ancak, tedaviye başlamadan önce bir sağlık profesyoneli ile görüşmek, en uygun yaklaşımın belirlenmesi için önemlidir. Bu terapi bazı hastalar için faydalı olabilirken, diğerleri için önerilmeyebilir.
Mesoderm Kaynaklı Organ Patojilerinin İyileşmesi İçin Bitkisel ve Farmakolojik Yöntemler
Mesoderm kaynaklı organ hastalıklarının tedavisinde, bitkisel, homeopatik ve farmakolojik ilaçların cilt içine, özel teknikler ve küçük dozlarda özel iğnelerle enjeksiyonu yapılmaktadır.
Mezoterapi: Gençleşin, Selülitlere Veda Edin
Mezoterapi, cilt ve saç sağlığını iyileştirmek, selülit ve bölgesel yağlanmadan kurtulmak amacıyla kullanılan bir tedavi yöntemidir.
PRP (Platelet Rich Plasma), trombosit yönünden zenginleştirilmiş plazma tedavisidir. Bu yöntem, hastalığı tedavi etmeye yönelik olup, hedef dokuya daha fazla pıhtı hücresi ulaştırarak iyileşmeyi hızlandırır. PRP, cildin doğal şekilde canlanmasını sağlar. Ozon tedavisi ile birleştirildiğinde saç dökülmesi ve yüz gençleştirme uygulamalarında etkili sonuçlar verir.
Tıkayıcı damar hastalıkları.
CGF (Concentrated Growth Factors) tedavisi, kanın iyileştirme potansiyelini artırmak amacıyla kullanılır. Kök hücre uygulamaları ile zenginleştirilmiş bu yöntem, osteoartrit ve fibromyalji gibi rahatsızlıklarda etkilidir. Kozmetik amaçlarla dudak şekillendirme ve cilt gençleştirme gibi uygulamalarda da kullanılmaktadır.
Mezoterapi, PRP ve CGF, cilt ve saç sağlığı için etkili yöntemlerdir. Her birinin avantajları bulunmakta olup, tedavi süreçleri bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirilmelidir. Uzman bir hekim tarafından uygulanması önemlidir ve hastalar tedavi öncesinde detaylı bilgi almalıdır.
Antik Yunan, Çin yazıtlarında, Mezopotamya ve eski Mısırda, hastalıkları tedavi etmede Kupa tedavisi kullanıldığı gösterilmiştir. Hacamat Kupa terapisi 5000 yıllık iyileştirme sanatı olarak tanımlanır.
Kan alınmadan yapılan kupa uygulama şekline Kuru Kupa, kan alınarak yapılan kupa uygulama şekli Yaş Kupa (Hacamat) tedavisi olarak bilinir. Hacamat ve Kupa tedavisi Tıbbi olarak gerekli görülürse ayın ve mevsimin her döneminde yapılabilir. Ancak normal şartlarda Hacamat tedavisi ayın ve günlerin belirli dönemlerinde yapılması etkisinin sağlanması açısından önemlidir. Kuru Kupa tedavisi Hacamat tedavisinin etkinliğinin potansiyalize edilmesinde önemli etkisi bulunmaktadır.
Hacamat terapisi ile immün sistem uyarılarak interferon gibi bağışıklık yanıt ürünlerinin düzeylerinin arttığı gösterilmiştir. Hacamat, hastalıklardan korunmanın ve sağlıklı yaşamanın önemli bir tedavi yoludur. Düzenli aralıklarla yapılan tarama hacamatı tedavisi ile kronik hastalıklardan korunmamız mümkündür.
Hacamat tedavisi sonrası iştah düzelir, baş dönmesi azalır, uykuyu düzelir, vücut içindeki rahatsız edici maddeleri vücut yüzeyine taşır ve aşırı sıvı birikimini önler. Hacamat zayıf mideyi güçlendirir, menstrüel kanamayı düzenler, ateşi titremeleri giderir, sıkıntıları azaltır ve kişide doğal huzuru sağlar.
Hacamat, deri altında birikmiş, vücutta hastalıklara neden olan zararlı toksinlerin vakumlanarak dışarı alınmasını sağlayarak metabolik süreçleri düzenler. Çevremizdeki her türlü kimyasallar, gıda katkı ve koruyucu maddeleri, atılamayan ilaç birikintileri, gıdalardaki hormonlardan vücudu arındırır. Çevremizde ve soluduğumuz havadaki ağır metaller, hava ve su kirliliği, allerjenler, kanserojenler, kanın akışkanlığını bozan, kolesterol, iltihabi kalıntılar vb. gibi ağır metaller vücuttan uzaklaştırılır.
Hacamat kanı yeniler, sırtı hafifletir ve gözü aydınlatır.
Kalp hastalıkları ve Kan dolaşımı problemleri, Yüksek kolesterol
Herhangi bir rahatsızlık yoksa, sağlığı korumak, detoks yada sünnet maksadıyla yaptırılacaksa, hacamat tedavisinden maksimum fayda elde etmek açısından tavsiye edilen mevsim, ay ve hafta günlerine riayet etmek önemlidir. Hicri takvime göre dolunaya kadar genelde insanın toplama, biriktirme dönemi olur. Dolunaydan sonra ise bırakma dönemi başlıyor.
Hacamat, mevsim olarak ilkbahar ve sonbaharda, ay günleri olarak hicri ayın 14 – 28 arasındaki günlerde ( hicri 15, 17, 19, 21, 23, 25, 27 gibi.) yaptırılması uygun olur.
Ancak, Hacamat tedavisi herhangi bir rahatsızlık için tedavi maksatlı yaptırılacak ise zaruret olması açısından mevsim veya ay günlerine bakılmaksızın en kısa zamanda yapılması gerekir.
Yılda 2 ila 4 defa hacamat yaptırmak uygundur. Herhangi bir hastalığı olmayan sağlıklı kişilerde mevsim değişikliklerinde 2 defa hacamat yaptırmalıdır.
Herhangi bir rahatsızlık yoksa, sağlığı korumak, detoks yada sünnet maksadıyla yaptırılacaksa, hacamat tedavisinden maksimum fayda elde etmek açısından tavsiye edilen mevsim, ay ve hafta günlerine riayet etmek önemlidir. Hicri takvime göre dolunaya kadar genelde insanın toplama, biriktirme dönemi olur. Dolunaydan sonra ise bırakma dönemi başlıyor. Hacamatın boşalma, temizleme döneminde yapılması daha etkin oluyor.
Hacamat öncesi 2 saat yeme içme bırakılır. Hacamata gelirken çok aç ya da aşırı tok olmamalısınız.
Hacamat yaptırmadan önce aşırı yorucu işler yapılmamalı, uyku alınmış ve zinde olunmalıdır.
Hacamat olmadan bir gün öncesi, uygulama günü, olduktan bir gün sonrasında cinsel ilişkiye girilmemelidir.
Hacamattan önceki 24 saat içinde hayvansal besinler yenmemelidir.
Beyaz un, beyaz şeker, ağır kızartmalar, asitli-şekerli içecekler, alkol, ağır hazmı zor gıdalar, ağır şarküteri gıdaları, uyuşturucu maddeler gibi bedeni yoran ve ya asidik yapan yiyecek ve içeceklerden de hacamattan 1 gün önce, uygulama günü ve ardından gelen 1 gün boyunca uzak durulmalıdır.
Hacamat yapılan bölgeye önceden zeytinyağı ile masaj yapılır.
Hacamattan sonra iştah biraz açılabilir ancak iki saat kadar bir şey yenilmemesi uygun olur. Günü hafif sulu ve sebze meyveli gıdalarla geçirmek hacamatın faydasını artırır.
24 saat sonra duş alınabilir. Duştan sonra, yara izlerinin olduğu bölgeye zeytinyağı veya kantaron yağı sürülmesi, yaraların çabuk iyileşmesi ve iz kalmaması bakımından çok fayda sağlar.
Protein miktarı hayvansal gıdalarda bol olduğundan ve buda kan dolaşım hızını yavaşlattığı gösterilmiştir. Bu nedenle hacamat tedavisinden sonra, 48 saat süren hayvansal gıda perhizi yapılması daha uygun olur.
Kansızlık, şeker, kalp hastalıkları, organ nakli olanlar, kalp pili takılı olanlar, hemofili (bir yeri kesildiğinde kanı durmayan hastalar), eklem yerlerine platin takılı hastalarda uygulanması uygun değildir.
Adet döneminde bulunan kadınlara uygulanmaz.
Hamile bayanlara uygulanmaz.
Anemi rahatsızlığı bulunan ve hemoroid gibi kan kaybı yaşayan kişilere uygulanmaz.
Protein eksikliğine bağlı olarak ödemi bulunan kişilere hacamat uygulanmaz.
Kan sulandırıcı ilaç kullanan kişilere uygulanmaz.
Aşırı terleme rahatsızlık bulunan kişilere uygulanmaz.
Hacamatın Tanımı: Hacamat, cilt yüzeyine özel kaplar yerleştirilerek vakum oluşturulması ve ardından bu kapların belirli noktalarda tutulması işlemidir. Hacamat, kanın ve toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olduğu düşünülen bir tedavi yöntemidir.
Hacamat Tedavisinin Mekanizması
Kan Akışının Artması: Vakum etkisi, bölgedeki kan akışını artırır ve kanın daha fazla oksijen taşımasını sağlar.
Toksinlerin Atılması: Hacamat sırasında cilt altındaki kan damarlarında biriken toksinler, dışarıya doğru çekilir. Bu, vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olur.
İltihap Azaltma: Hacamat, iltihaplı bölgelerdeki kan akışını artırarak iltihabı azaltabilir.
Hacamatın Kullanım Alanları
Ağrı Yönetimi: Sırt, bel, boyun ağrıları ve migren gibi kronik ağrılarda etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılır.
Kronik Hastalıklar: Astım, alerjiler ve bazı otoimmün hastalıklar için destekleyici bir yöntemdir.
Dolaşım Problemleri: Kan akışını artırarak dolaşım sorunlarını hafifletebilir.
Cilt Problemleri: Selülit, akne ve diğer cilt sorunlarında da uygulanabilir.
Hastalıklarda tedavi edici özelliği bulunan sülüklerin Hirudo Medicinalis ve Hirudo Verbana türlerine ‘’ Tıbbi Sülük ‘’ adı verilir.
Sülükler, kan emerken vücuda kendi ürettikleri salgıyı verirler. Bu salgı 100′den fazla biyoaktif madde içermektedir. Bu maddelerin bir kısmı kanın pıhtılaşmasını engellerken, bir kısmı oluşmuş pıhtıları eritmekte, birkaçı ağrı kesici özellikler sergilemekte, bir bölümü de kan basıncını dengelemektedir. Ayrıca sülük tedavisinin antidepresan, antibakteriyel, antioksidan etkinliği de yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.
Sülük tedavisinin kullanıldığı hastalıklar
• Varis ve venöz damar sorunları
• Derin ven trombozu
• Periferik arter tıkanıklıkları
• Hemoroid
• Bazı Göz Hastalıkları (Behçet hastalığı, Üveitler, Glokom, retinal arter tıkanıklığı Makulopatiler, Sarı nokta hastalığı, Diyabetik retinopatiler, Hipertansif retinopatiler, Retinitis pigmentosa, Optik sinire ait problemler ve Optik atrofiler gibi gözün damar, sinir, makula ve retina hastalıkları
• Romatoid artrit ve diğer romatizmal hastalıklar
• Artrit ve Artroz gibi iskelet sistemi hastalıklarında
• Migren ve gerilim baş ağrıları
• Baş dönmesi, kulak çınlamaları ve meniere sendromu
• Her türlü kas ağrıları, fibromyaljiler, huzursuz bacak sendromu
• Boyun fıtığı, bel fıtığı, tendinit, tenosivonit, bursit iltihap ve ağrıları
• Sinir sistemi hastalıkları ve felçler (MS, ALS, PARKİNSON gibi…)
• Egzama, ürtiker, kronik deri hastalıkları, sedef hastalığı ve akneler
• Kronik hepatit ve karaciğer hastalıkları
• Depresyon ve fobiler
• Tüm bağışıklık sistemi hastalıkları ve kronik yorgunluk sendromu
Hangi Durumlarda Sülük Tedavisi Uygulanmaz
• Kanama diyatezleri (Hemofili gibi)
• Aktif kanama odağının varlığı
• Ciddi anemi ( Kansızlık )
• Cerrahi girişim öncesi
• Kan sulandırıcı ilaç kullanımı
• Gebelik ve emzirme durumlarında sülük tedavisi uygulanmamaktadır.
Sülük ve hacamat tedavisi, bazı durumlarda birlikte uygulanabilir. Hacamat, vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olurken, sülük tedavisi bölgedeki kan akışını artırarak iyileşmeyi destekler. Bu kombinasyon, özellikle kronik ağrılarda veya dolaşım problemlerinde etkili olabilir.
Sülük Tedavisi Süreci
Değerlendirme: İlk olarak, hastanın sağlık durumu değerlendirilir. Hangi bölgelerin tedavi edileceği belirlenir.
Sülük Uygulaması: Sülükler, steril bir ortamda belirlenen bölgelere yerleştirilir. Sülükler, yaklaşık 30-60 dakika boyunca tutulur.
Sonrası: Uygulama sonrası, bölgedeki kanama ve şişlik normaldir. Hasta, tedavi sonrası önerilere uymalıdır.
Hacamat Tedavisi Süreci
Değerlendirme: Hacamat öncesinde hastanın durumu gözden geçirilir. Hangi bölgelerin tedavi edileceği belirlenir.
Vakum Oluşturma: Hacamat kapları cilde yerleştirilir ve vakum oluşturulur. Kaplar, genellikle 5-15 dakika kadar ciltte tutulur.
Sonrası: Uygulama sonrası hafif kızarıklık ve morarma olabilir. Bu normaldir ve genellikle kısa sürede geçer.
Sülük Tedavisi
Hacamat Tedavisi
Sülük ve hacamat tedavisi, alternatif tıpta önemli yer tutan uygulamalardır. Her iki yöntem de birçok sağlık sorununa karşı etkili olabileceği düşünülmektedir. Ancak, bu tedavi yöntemlerini uygulamadan önce mutlaka bir uzmanla görüşmek, kişisel sağlık durumu ve ihtiyaçlar doğrultusunda en uygun yaklaşımın belirlenmesi için gereklidir. Tedavi sürecinde, deneyimli bir uzman tarafından uygulanması ve hijyen kurallarına uyulması büyük önem taşır.
Fitoterapi, insanlık tarihi kadar eski bir bilim dalıdır ve bitkilerle tedavi anlamına gelir. Bitkisel kökenli ilaçların hastalıkların tedavisinde kullanılmasını amaçlayan bu alan, bazı bitkilerin tamamını veya belirli kısımlarını kullanarak doğal kürler hazırlamayı ve hastalıkları önlemeyi hedefler.
Bitki Bilimi olarak adlandırılan farmakognozi ve fitoterapi eğitimi, tanı ve tedavi süreçlerinde bilimsel etik ve disiplin gerektirir. Örneğin, bilinen bir adaçayı türünün doğada 80'den fazla çeşidi bulunmaktadır; uzmanlar bazen bitkinin toksik olup olmadığını laboratuvar dışında ayırt edemezler.
Fitoterapi, çeşitli sağlık sorunları için uygulanabilir:
Fitoterapi, kimyasal tıbbın yanı sıra bitkilerle tedavi seçeneği sunar. Kimyasal tedaviye rağmen hastalıkların ilerlemesi durumunda bitkisel çözümler önemli bir alternatif olabilir. Günümüzde birçok ilaç, bitkisel kaynaklardan geliştirilmektedir ve fitoterapi, sağlıklı bir yaşam için önemli bir yöntemdir.
Fitoterapinin etki mekanizmaları, bitkilerin içerdiği aktif bileşenlere dayanır. Bu bileşenler, antioksidan, antiinflamatuar ve antibakteriyel etkilere sahip olabilir. Bitkisel tedaviler, bağışıklık sistemini destekleyebilir ve sindirim sağlığını iyileştirebilir.
Fitoterapi genellikle güvenli olsa da, alerjik reaksiyonlar ve ilaç etkileşimleri gibi yan etkiler görülebilir. Dozaj, hastalığın türüne göre değişir ve bitkisel ürünlerin kalitesi üretim süreçlerine bağlıdır; bu nedenle güvenilir kaynaklardan temin edilmesi önemlidir.
Fitoterapi, bitkilerin sağlık yararlarını araştırarak ve uygulayarak önemli bir alan oluşturmaktadır. Hem geleneksel hem de modern tıpta yer bulmuş olan fitoterapi, sağlığı desteklemek ve sağlık sorunlarını tedavi etmek için etkili bir yöntemdir. Ancak, uygulamalar öncesinde uzman görüşü almak kritik öneme sahiptir.
Homeopati, bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirilmiş ve bütüncül bir tedavi yöntemidir. Temel prensibi "benzeri benzeri ile tedavi etme" ilkesine dayanır; yani sağlıklı bir bireyde belirli semptomlar yaratan bir madde, benzer semptomlara sahip hasta bireylerde iyileşme sağlayabilir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre en yaygın tamamlayıcı tıp yöntemlerinden biridir. Avrupa'da halkın yarısından fazlası homeopatik tedavi almakta ve doktorların da önemli bir kısmı bu yöntemi önerilmektedir. Homeopatinin amacı, hastaya zarar vermeden güvenilir bir yöntemle hastalığı köklü şekilde iyileştirmektir.
Homeopatik ilaçlar, doğal kaynaklardan elde edilen maddelerin yüksek derecede seyreltilmesi ile hazırlanır. Bu süreç, başlangıç maddesinin belirli oranlarda su veya alkolle seyreltilmesi ve ardından çalkalanmasını içerir. Sonuç olarak, bu ilaçlar genellikle tablet, damla veya granül formunda sunulur.
Homeopatinin etki mekanizmaları tam olarak açıklanamamış olsa da, bedenin kendi kendini iyileştirme kapasitesini desteklediği ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği düşünülmektedir. Ayrıca, homeopatik ilaçların moleküler düzeyde etkili olabileceği ve belirli bir "bellek" taşıdığına inanılır.
Homeopatiye yönelik eleştiriler arasında, bilimsel geçerliliği, etkili olduğu konusunda yeterli kanıtın olmaması ve potansiyel alerjik reaksiyonlar bulunmaktadır. Homeopatik tedaviye başlamadan önce mutlaka bir uzmana danışılmalı ve mevcut sağlık durumu göz önünde bulundurulmalıdır.
Homeopati, doğal ve alternatif bir tedavi yöntemi olarak önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, etkili olup olmadığını belirlemek için daha fazla bilimsel araştırmaya ihtiyaç vardır. Tedavi kararları alınırken, uzman görüşü almak kritik öneme sahiptir.
Mezoterapi, günümüzde estetik tıp alanında selülit, saçlı deri tedavilerinde, yüz ve cilt gençleştirme tedavilerinde sıklıkla kullanılmaktadır. Mezoterapi iğneleri ile belli açılarla ilacı direkt hedef dokuya enjekte ederek bölgesel tedavi sağlanır. Kılcal damar ve kanlanmanın artışı ile bağışıklık sistemi harekete geçirilerek anti aging, yani yaşlanmaya karşı genç kalınma etkisi sağlanmaktadır.
Vitaminlerin, aminoasitlerin, minerallerin, enzimlerin homeopatik ilaçların, karışımlar halinde, mikroenjeksiyon tekniği ile cildin orta tabakasına enjekte edilmesi ile uygulanan bir tedavidir. Saç tedavisinde, cilt yenileme, selülit, leke tedavilerinde, lifting, bölgesel incelme tedavilerinde yaygın olarak kullanılır.
Mezolift veya mesolifting kelime olarak “cilt germe” anlamındadır. Yüz mezoterapisinde, yüzdeki kırışıklık, lekelenmeler ve cansızlık ortadan kaldırılması amaçlanır.
Estetik mezoterapi sonuçların hızlı ve kesin olup ortalama 3. seanstan sonra istenilen sonuçlar gözlemlenir. Lokal veya genel anestezi gerekmez ve tedaviden sonra kişi günlük aktivitelerine devam eder. Kozmetik mezoterapi arafin, yosun, masaj gibi yöntemlere göre çok daha etkin ve kısa sonuçlar sağlar.
Mezoterapi tedavisi ile kan dolaşımının ve yağ yıkılmasının artması ile selülitlerde azalma, hızlı incelme ve zayıflama meydana gelmektedir. Kişinin bazal metabolizması, günlük aktiviteleri ve alternatif yemek biçimleri ile kişiye özel diyet programı hazırlanır. Düzenli ve sağlıklı beslenme tarzı ile kas kaybına neden olmadan protein, karbonhidrat, lif, yağ, vitamin ve mineralden zengin diyet sayesinde sağlıklı kilo verilir.
Mezoterapi sonucunda sağlanan zayıflamada sarkma problemi görülmez. Gebelikten sonraki sarkma problemleri ve yaşın ilerlemesine bağlı kol altındaki sarkmalarda başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
Mezoterapi tedavisi kişiden kişiye göre değişmekle birlikte ortalama 5-8 seans sürmektedir. Seans aralıkları minimum bir hafta aralıklarla yapılmakta olup, tedaviden sonra kişinin günlük hayatını etkileyecek kısıtlama olmaz.
Yüz cildinin altına CGF-CD34 hücre yenileyici, kombine vitaminler, dolaşım düzenleyiciler, protein yapı taşları ve dolgu maddeleri enjekte edilir. Estetik Mezoterapi tedavisi ile cilt canlandırılır, lekeler tedavi edilir, cilt sarkmaları ve kırışıklıkları düzenlenir. Cilde parlak ve ferah bir görüntü kazandırılır.
Saç kaybı, tüm bireylerin en önemli sorunlarından biri olup çeşitli sebepler saç kaybına neden olabilmektedir. Stres, kötü beslenme, tiroid fonksiyon bozuklukları, fazla fön çektirme, kronik ve sistemik hastalıklar, sepsis, otoimmün ve kanser hastalıkları saç kaybına neden olabilir.
Saç dökülme ve saç canlandırmasında tercih ettiğimiz bir yöntemdir. Saç mezoterapisi dökülmenin durmasında ve kontrolünde çok önemli bir yöntemdir. Saçları daha kaliteli, daha parlak, daha canlı hale getirmek ve yeni saç çıkışını aktif hale getirmek için uygulanır. Saç mezoterapisi saçları dökülmeye karşı korur, saçların sağlıklı görünmesini sağlar ve saçı canlı tutmak için bilimsel olarak etkili bir tedavidir.
Mezoterapi tedavisi vitamin, mineral, keratolitik bazı ajanlar, kan dolaşım düzenleyiciler, elastin, keratin, kollogen tetikleyiciler, aminoasitler ve yüzey genişleticiler keratinlerden oluşan bir kokteyl deriye direkt enjekte edilir. Böylece saç mezoterapi tedavisi ile saçlı deri ve saç kökleri beslenmiş olur. Saç mezoterapisi genelde PRP uygulamaları ile kombine edildiğinde elde edilen sonuçlar oldukça başarılıdır. Saçları dökülmeye karşı korumak, dirençli kılmak, daha güzel gözükmesini sağlamak ve sıklaştırmak için saç mezoterapisi tedavisi yapılması çok yararlı olmaktadır.
Saç ve cilt sağlığınıza Mezoterapi, PRP ve Kök hücre, Medikal estetik tedavileri ile kavuşun. Saç dökülmesi ve yüz kırışıklık tedavisi ile daha genç görünün.
Perkütan Kollojen İndüksiyonu (PCİ) cildimizin temel yapıtaşlarından biri olan kollajenleri artırmaya yönelik yapılan bir gençleştirme tedavisidir. Mikroiğneleme olarakta bilinen perkütan kollojen indüksiyonu sık kullanılan kozmetik uygulamalardan biridir. Kollajen kalitesini artırarak daha aydınlık ve parlak canlı bir cilt için yaptırılmaktadır. Kollajenler cildimizin elastikiyetinden sorumlu ana protein lifleridir. Yaşlanma hadisesi ile bunlar hem sayı hem de kalite olarak geriler. Amaç elastikiyetini kaybetmiş, ışıltısını, parıltısını yitirmiş cildi yeniden yapılandırmak, yaşlanma sürecinin cilde getirdigi etkileri durdurmak ve geriye götürmektir.
Deriye çok sayıda iğneleme sonucu oluşan deliklerde başlayan yara iyileşmesi yeni kollajen oluşumu ile sonlanır. Bir diğer kullanım şekli de bazı maddelerin ‘transepidermal penetrasyonunu arttırmak amacı ile’ mikroiğneleme yönteminin kullanılmasıdır. Uygulanacak bölge lokal anestezik krem ile uyuşturulduktan sonra steril olarak hazırlanır. Mikroroller veya dermoroller şeklindeki aletler bu işlem için üretilmiştir. Dermaroller adı verilen özel bir cilt tedavi sistemi ile cildin bütünlüğü bozulmadan açılan microkanallar içine ve cildin ihtiyacına uygun olacak amino asitler, mineraller, biomimetic peptidler büyüme faktörleri veriliyor.
Perkütan Kollojen İndüksiyonu uygulaması 20-30 dakika sürebilir ve tedavi sonrası ciltte hafif bir pembelik gözlenebilir. Hastaya derinin nem ihtiyacını karşılayacak krem ve serumlar ve SPF 30+ güneş koruyucu krem önerilir.
Hastanın cilt tipine, yaşına, cildin maruz kaldığı çevresel faktörlerin yol açtığı hasara göre 3 hafta ara ile 4 ila 6 seans arası bir tedavi sürecine ihtiyaç duyulmaktadır.
Perkütan Kollojen İndüksiyonu Tedavisi Uygulandığı Bölgeler
Perkütan Kollojen İndüksiyonu tedavisi cildin kalitesini yitirdiği ve elastikiyet kaybı bulunan her bölgeye uygulanabilir. Yüz, boyun, dekolte, kol, karın, bacak derisi başlıca uygulama alanlarıdır. Akne izlerini azaltmada, geniş gözenekli cilt yapısının düzeltilmesinde, skar ve yara izlerinin tedavisinde etkin bir tedavi yöntemdir. Mikroiğneleme yöntemi özellikle liposuction sonrasında meydana gelen yüzey düzensizliklerinin tedavisinde, kol ve bacak iç kısımlarındaki hafif gevşekliklerde oldukça başarılı sonuçlar vermekte.
Aktif aknesi olan kişilerde, aktif herpes döneminde, hamile ve emziren bayanlarda, egzema ve sedef hastalarında, siğillerin varlığında, tahriş olmuş ciltte, enfekte veya açık yara halinde olan ciltlere kollajen induksiyon tedavisi uygulaması uygun değildir.
Perkütan Kollojen İndüksiyonu Uygulamasının yan etkileri
Hafif kızarıklık dışında bir yan etkisi yoktur. İşlem sonrası kesinlikle sosyal programına devam edebilir. Kollajen induksiyon tedavisi cilt yüzeyinde kimyasal bir madde ile uyarma yapmadığı, derinin bariyer özelliğine herhangi bir zarar vermediği için yaz aylarında da tedaviye devam edilebiliyor.
Bursa’da bulunan kliniğimizde uzman ekibimizle Perkütan Kollojen İndüksiyonu Uygulaması ile başarılı sonuçlar alıyoruz.
Cilt yaşlanması, fiziksel özelliklerin kaybından kaynaklanır. Cildimizi gençleştirmek için yapılan işlemler, vücudun iyileştirme süreçlerinden yararlanarak CGF-CD34 ile gerçekleştirilir.
CGF-CD34 hücreleri, kişinin kanından doğal yollarla elde edilen yoğun büyüme faktörleri içerir. Bu teknikle doku onarımı ve yeniden şekillendirilmesi sağlanarak iyileşme süreci tetiklenir.
Alın, göz kenarı, burun kenarı gibi kırışıklıklar ile boyun, dekolte, üst kol ve karın bölgelerindeki sarkmalar için etkili bir çözüm sunar.
Medikal ozon tedavisiyle kombinlendiğinde, trombositler aktive edilir. Estetik CGF-CD34 tedavisi, dokulardaki oksijen seviyesini artırarak, hücre iyileşmesini destekler.
Yüz gençleştirme ve saç dökülmesi tedavilerinde, ozon tedavisi ile birlikte çok başarılı sonuçlar elde edilir.
Peeling sonrası cildin hızlı bir şekilde onarılmasını sağlar, esneklik ve parlaklık kazandırır.
Akne izleri, gebelik lekeleri, selülit ve çatlak tedavisinde başarılı sonuçlar elde edilir. Estetik CGF-CD34 uygulamaları, vücutta yıpranan her alana uygulanabilir.
PRP, trombosit açısından zengin plazma tedavisidir. Uygulamada, kişinin kendi kanı, iyileştirici faktörlerle zenginleştirilerek yeniden enjekte edilir.
Krem, maske, cilt dolgusu veya mezoterapi yöntemiyle uygulanabilir.
Cilt yenileme, göz çevresi, akne izleri, ton farklılıkları gibi birçok alanda etkilidir.
Uygulamalar hekim kontrolünde yapılır, etkiler uzun süre kalıcıdır.
Doğal yenilenme sağlar, alerji riski yoktur ve kalıcı sonuçlar sunar.
PRP, cilt yenilenmesini hızlandırır ve anti-aging etkisi vardır.
Yüz, boyun, dekolte, eller gibi birçok alanda uygulanabilir.
8-20 ml kan alınarak santrifüj edilir ve PRP hazırlanır. Uygulama sonrasında cilt parlaklık kazanır.
Geniş etki alanı, kalıcılığı ve doğal bir şekilde cilt gençleştirmesi sağlanır.
Saç dökülmesini durdurur ve canlılık kazandırır.
Hyaluronik asit ile zenginleştirilmiş yeni nesil PRP uygulamasıdır.
PRP Matrix Uygulamaları
Kuru ve mat ciltlerde, ince kırışıklıklarda etkilidir.
Bursa’daki Kliniğimiz
Uzman ekibimizle PRP ve CGF uygulamalarında başarılı sonuçlar alıyoruz. Tedavi için geç kalmayın!
Cilt yenileme yöntemi olan dermapen güvenli ve etkin cilt yenileme uygulaması olup günümüzün en popüler antiaging tedavi seçeneklerinden biridir. Fraksiyonel cilt gençleştirme, fraksiyonel cilt yenileme veya perkutan kollojen indüksiyon tedavisi yönteme verilen diğer isimlerdir.
Saç dökülmesi, alın çizgileri, kaz ayakları, gül çizgileri, skar izleri ve sivilcelerinize karşı DERMAPEN, PRP VE MEZOTERAPİ ile etkili sonuçlar vermektedir.
Akne, sedef ve egzema gibi cilt problemlerinde Fitoterapi, Ozon Tedavisi, Mezoterapi, Dermapen, Homepatik Tedavi ve Akupunktur tedavilerinin modern ve alternatif tıp tedavileriyle yüz güldürücü iyileşmeler elde edebiliyoruz.
Dermapen uygulaması bir tür fraksiyonel cilt yenileme işlemidir. Çalışma sistemi roller tedavilerine benzer ve daha kontrollü etkin tedavi yöntemidir. Mikroiğneleme sistemi ile çalışan dermapen daha hızlı, derine inebilir ve etkin tedavi gerçekleştirir. Dermapendeki mikroiğnelerin hızı ve derinliği kolayca ayarlanabildiğinden çok çeşitli tedavilerde kullanılır. Deri üzerine sürülen ilaçların cilt altına emilim kapasitesini yaklaşık 100-150 kat arttırırlar. Böylece cilt altında kollojen ve elastin proteinlerinin yapılanması sağlanır. Dermapen hibrit bir tedavi yöntemi olup fraksiyonel lazerlere, diğer bakımdan elektronik roller’lere benzer.
Dermapen uygulamasına işlem yapılacak bölgenin temizlenmesi ve sterilize edilmesi ile başlanır. Bu bölgeye ağrı duyusunu azaltmak için ağrı kesici kremler sürülür. Uygulama alanı anatomik olarak referans noktalarına ayrılır. Cihaz yapılacak tedaviye göre ayarlanır ve işleme başlanır. PRP yönteminin tedaviye kombine edilebilmesi yöntemin önemli avantajlarındandır. Dermapen uygulama tedavisi derin sivilce izlerinin tedavisinde derin tedavi, antiaging bakımlarda yüzeysel tedavi yapmaya imkan verir. Uygulama 25-30 dk kadar sürer. Dermapen işlemi sonrasında maske uygulaması yapılır ve cilt rahatlatılır.
Dermapen uygulamaları uygulanan bölgeye ve tedavi edilmek istenen soruna göre değişmekle birlikte ortalama 1-2 hafta ara ile toplamda 2 ile 6 seans arasında gerçekleştirilen uygulamalardır. Sonuçların kalıcılığının artırılması için dermapen uygulamalarının yaklaşık 3 ile 4 ayda bir tekrarlanması tavsiye edilmektedir.
1• Güvenli ve etkin bir yöntem olması
2• Fraksiyonel lazerlere göre iyileşme süresinin çok kısa olması
3• Uygulamaların ağrısız ve acısız olması
4• 25-30 dk gibi kısa bir sürede işlemin tamamlanması
5• Yan etki olasılığının çok düşük olması
6• Düşük maliyet olarak özetlenebilir.
Fraksiyonel cilt yenileme sistemi cilt proteinlerini aktive ederek cilt tazeleme tedavisinde rol almaktadır. Yüzeysel olarak ayarlandığında genel cilt bakımı ve antiaging tedavilerde dermapen uygulamaları kullanılabilir.
1• Cilt kırışıklık ve sarkmaların tedavisinde antiaging olarak
2• Akne izlerinin tedavisi
3• Yanık ve yara izlerinin tedavisinde
4• Cilt çatlaklarının tedavisinde
5• PRP uygulamalarında
6• Üst dudak çizgileri ve kırışıklarının tedavisinde
7• Göz çevresi çizgi ve kırışıklıklarının tedavisinde dermapen prosedür tedavisi başarılı olarak uygulanmaktadır.
Vücudun genellikle kalça, bacak, dizin ve bileğin iç kısımları, baldır bölgelerinde derinin portakal kabuğu görünümü almasıdır. Selülit, östrojen hormonunun etkisiyle oluşabilen, kilo alımı ve hareketsizlik oluşan estetik bir sorundur. Selülit, hormonal ve dolaşım bozukluğundan kaynaklanan bir patolojik süreçtir. Cild metabolizmasının yapıldığı, suyun toplandığı konnektif ve elastik dokuda yapı bozulmasıdır. Selülit tıpta hidrolipodistrofi veya olarak adlandırılır. Yağ hücrelerinin lobüller halinde sıkışarak büyük ve küçük nodüller oluşturan bir dolaşım sorunudur. Erkeklerde çok nadir görülen selülit problemi, genellikle büyüme çağında ortaya çıkar ve kadınların %90’ınde görülebilmektedir. Konnektif doku içine hapsolmuş yağ birikintileri cildin kalınlığının ve hareketliliğinin azalmasına neden olur. Elle dokunulduğunda cilt sertleşmiş ve pütürlü portakal kabuğu görüntüsünü verir.
Grade I: Damarlar parçalanır ve dermisteki kılcal damar ağlarının kaybıyla sonuçlanır. Epidermis hala sağlıklıdır ve selülite dair bir belirtiye rastlanmaz. Kaslar kasıldığı zaman veya deri elle sıkıştırıldığı zaman portakal kabuğu görünümü oluşmaktadır.
Grade II: Elle sıkıştırılmadan veya kaslar kasılmadan bile portakal kabuğu görünümü vardır. Dermisteki kalite kaybı ileri boyuttadır. Yağ hücreleri daha da çok şişmiştir ve aşırı güçsüz bir hal alan dermisten dışarı ve yukarı doğru itilmeye başlar. Bu durum kan akımını da kötü yönde etkiler.
Grade III: Portakal kabuğu görünümü iyice yerleşmiştir. Ciltteki yağ hücrelerinin çevresinde septum olarak bilinen sert birikintiler meydana gelmiştir.
Grade IV:
Deri elastikiyeti azalmış cilt dokusu derin selülitler içerip süngerimsi ve pörsük görünümdedir. Elle muayenede sert iri ve ağrılı nodüller saptanır. Dermis bölgesindeki çıkıntıları kolaylıkla görülebilir.
Selülitte Beslenme Rejimi
Beslenme, su açısından zengin, tuz açısından fakir olması gerekir. Bol hareket ile beraber detoks beslenme kürleri, selülit mezoterapisi, dolaşımı düzelten bölgesel terapiler ve yağ kırma tedavileri uygulanmalıdır.
Hamilelikte Selülit Gelişimi
Selülitin gelişmesine vakaların çoğunda hamilelik neden olmaktadır. Çünkü doğumdan önce ve doğumdan sonra meydana gelen hormonal değişimler, gerçek bir dengesizliğe neden olur.
Menopoz döneminde şişmanlamaya doğru belirli bir eğilim olur. Hormonal dengesizlik ile vücut su tutar ve selülit gelişir.
Selülit Tedavisi
Sert sporlar, vücudun belirli bir kısmını çalıştıran ve düzensiz yapılan sporlar hiçbir işe yaramaz. Selülite karşı en etkili spor tempolu yürüyüş ve yüzmedir. Selülitten korunmak için çok hareket edilmeli, vücut egzersizleri yapılmalı ve günde ortalama 1500 kalori alınmalıdır.
Selülitin yaygın olması durumunda tedavi daha uzun sürer, ancak selülitin yaygınlığı tedaviyi olumsuz etkilemez.
Psikolojik dayanağı olmayan ve 15 yaşlarında oluşan selülit, hormonal bir düzensizliğin işaretidir.
Selülit tedavinde MEZOTERAPİ yöntemiyle, selüliti oluşturan süreç tersine çevrilir ve yağ hücreleri düzeyinde lipoliz harekete geçirilir. Selülit ve bölgesel zayıflamada MEZOTERAPİ etkili bir yöntemdir.
Tüm selülit aşamaları tedavi edilebilir, ancak selülit tedavisine erken başlanması başarı şansını arttırmaktadır.
Zararlı maddeleri ve toksinleri vücuttan atmak için, (kilo X 30) hesabı yapılarak günlük içilmesi gereken su miktarı hesaplanır.
DOLAŞIM MASAJLARI: Lenfatik ve kan dolaşımına yöneliktir. Deri altı kan dolaşımını aktive ederek, dokunun canlanmasını sağlar.
LENFATİK DRENAJ MASAJLARI: Özellikle lenf dolaşımı üzerinde etkilidir. Masajın, hem elle, hem de aletle uygulanan şekilleri vardır. Her iki masaj sonunda da hücrelere bolca oksijen gidiyor ve toksinlerinizin vücuttan atılmasını kolaylaştırır.
Selülit tedavisine ozon tek başına bir tedavi olarak kullanılabilir ve güzel bir kozmetik etki için ciltaltı ozon enjeksiyonları şeklinde birkaç tedavi yeterli olacaktır. Daha ileri vakalarda, selülit terapisi programı lokal ozon tedavisi ile (ciltaltı ozon enjeksiyonları, masaj ve ozonlu yağ ile sarmak) sistemik ozon tedavisini (damar içinden ozonlanmış solüsyonlar ve hastanın kendi kanını vermek) kombine ederek daha belirgin ve kalıcı sonuçlar sağlamaktadır. Parenteral (damardan ) uygulanan tedaviler hormonal altyapıyı düzelterek protein, yağ ve karbonhidrat metabolizmasını düzenler, stres ve kronik yorgunluğun sonuçlarını ortadan kaldırır, sinir sisteminin uyarılma ve inhibisyonunu dengeler ve tüm organizmanın oksijen desteğini arttırır. Ozon tedavisiyle yağlı katmanlarda hızlı bir azalma görülür.
Ozon, genel zayıflama ve diyet ile giderilemeyen özellikle alt karın ve göbek bölgesindeki yağlanmanın hızla giderilmesine yardımcı olur. Böylece ozon sadece geçici bir kozmetik etki sağlamakla kalmaz aynı zamanda selüliti tedavi de eder.
Gençleşmek, selülitlerinizden ve bölgesel yağlanmadan kurtulmak için geç kalmayın.
Ben (nevüs) oval ve dairesel şekillerde vücudun herhangi bir yerinde oluşabilirler. Benlerin bir kısmı doğuştan görüldüğü gibi, bazen de sonradan çıkabilirler. Derimizin renginde, kahverengi veya siyah renkli olan bu benler sıklıkla yüzümüzde, göz kapaklarımızda, koltuk altlarımızda, sırt ve göğüs bölgelerimizde çıkabilir ve estetik açıdan can sıkıcı olabilirler.
Benlerin neden oluştuğu hakkında tam bir somut neden bilinmese de benlerin oluşumu hakkında birçok faktör suçlanmaktadır. İnsan vücuduna eşit bir şekilde dağılarak rengini veren melanin maddesi gruplaşarak tek bir noktada toplandığında koyu renkli ben (nevüs) oluşumuna neden olmaktadır. Benler saçlı deri ve genital bölge dahil olmak üzere vücudun her yerinde ortaya çıkabilirler.
Benler (nevüsler) sabit renk ve boyutta kaldıklarında genelde herhangi bir sorun oluşturmazlar. Fakat benlerde renk değişikliği veya büyüme fark edilirse mutlaka uzman tıp doktoru tarafından değerlendirilmelidir. Bazı benler de düşük olasılıkla olsa da zaman içerisinde kendiliğinden küçülerek kaybolabilirler. Estetik olarak kötü görüntüye sebep olan benlerde aldırılabilir. Bir çok ben yeri itibariyle kişileri oldukça rahatsız edebilirler. Bu tarzda ki rahatsız edici benleri aldırmak doğru olacaktır.
Benlerin alınması ile ilerde daha kötüye gideceği gibi yaygın bir yanlış inanış vardır. Ancak tam tersi olarak benlerin alınmaması durumunda Malign Melanom adı verilen deri kanserine yakalanma riski ihtimali vardır. Bu nedenle benleri aldırmak zararlı değil tam tersine kansere dönüşüm riskini ortadan kaldırmaktadır. Bu açıdan mevcut benlerin herhangi bir risk oluşturmaması ve hayati tehlikeye yol açmaması için erken dönemde alınmasında yarar bulunabilmektedir.
Koyu renkli, renksiz, kabarık, yüzeysel, büyük, küçük, kıllı ve kılsız gibi çeşitli benler insan vücudunda oluşabilir.
Siğil HPV (İnsan Papilloma Virüs) tarafından oluşturulan iyi huylu ciltten kabarık bir cilt sorunudur. Siğiller en çok ellerde, ayaklarda, yüzde ve genital bölgelerde görülür. Çocuklar ve ergenlerde daha sık rastlanır. Siğiller zararsız olsalar da estetik olarak rahatsız edicidirler ve kaşıntı, ağrı ya da kızarıklık gibi şikâyetlere neden olurlar.
Siğilin Bulaşma Sebepleri nelerdir
* Siğili olan kişilerin siğilli bölgesiyle teması
* Siğil ağızda ise aynı kaşık, çatalı kullanma veya öpüşme
* Genital siğil söz konusuysa cinsel ilişki
* Makatta siğil mevcutsa anal ilişki veya taharet musluğu
* Havuz, hamam ve sauna gibi ortak kullanım alanları
* Hastanın yoğun ve stresli hayatının devam etmesi.
* Yaygın siğiller, el içi ve üzerinde, parmaklar ve parmak aralarında ayrıca tırnağın etrafında görülen siğillerdir..
* Ayak tabanı siğilleri, Düz siğiller, Genital siğiller.
Siğil dışarıdan bakıldığında her ne kadar kabarık bir cilt gibi görünse de aslında yapı olarak oldukça farklıdır. Cilde göre çok daha hassas bir yapıdadır. Siğil kaşınma, yanma ve tahrişten dolayı kanama gibi yakınmalara sebebiyet verebilir. Siğiller hava almayan kapalı bir bölgedeyse nemlidir.
Siğillerin kaşınma, sürekli neme maruz kalma neticesinde tahriş olmasına bağlı olarak ağrı ve acı ortaya çıkar. Ayak altındaki nasır benzeri siğiller de vücudun ağırlığı altında kaldığından acımaktadır.
Siğil normalde kanamaya neden olan bir rahatsızlık değildir. Ancak sert müdahale edildiğinde koparak düşebilir ve bu alanda kanama söz konusu olabilir. Kanama birkaç dakika içinde pıhtılaşarak kendi kendine durur.
Tedavi uygulandığı taktirde siğiller tamamıyla yok edilebilir. Müdahale sonrası dönemde kontroller yapılarak, yeni çıkan siğillerin olup olmadığı gözlemlenmelidir.
* Bağışıklık sisteminin zayıf olması ve alerjik bir bünyeye sahip olmak,
* Derideki kesikler ve yaralar,
* Ortak kullanılan ve nemli kalan havlular; hamam, kaplıca, havuz ve tuvalet gibi ortak kullanım alanları,
* Hijyene koşullarının iyi omadığı kuaför ve güzellik salonları,
* Siğile temas etme, ayakkabı, terlik, havlu gibi eşyalar,
* Tırnak yeme alışkanlığı,
* Cinsel ilişki,
Siğil virüsü alındıktan bir süre sonra bağışıklık sistemi virüsle mücadele edebilecek bir güçte değilse, herhangi bir belirti olmadan siğiller ortaya çıkar.
Bu yöntem sağlık alanında çoğu problemin tedavisinde kullanılmakla beraber kesici alet olarak da tercih edilmektedir. Cihazın elektrik enerjisini ısı enerjisine dönüştürme özelliğinden yararlanılır Siğiller 2-3 dakikalık süre içerisinde buharlaştırılarak yok edilip başarıyla tedavisi sağlanmaktadır.
Varis, ben ve nasır gibi daha birçok klinik tablonun tedavisinde tercih edilen avantajlı yöntemidir. Elektrik enerjisinin radyo dalgalarına dönüştüren bu cihaz ile siğiller buharlaştırılarak başarıyla tedavi edilmektedir.
Nasır, cildin sürtünmeye ve baskıya maruz kalmasına ayaklarda ve ellerde yaygın olarak gelişen, ağrılı ve acı verici cilt sorunudur. Nasır, estetik bir problem olmaktan öte, sinir uçlarına baskı yaparak ağrıya yol açan bir soruna dönüşebilir.
Ellerde ve ayaklarda sürtünme ve basıya bağlı nasır oluşabilmektedir. Ayaktaki nasırlar, giyilen terlik ya da ayakkabının yüksek topuklu, ayağa büyük veya küçük gelmesi, sürtünme ve basıya maruz kalmasından kaynaklanabilir
Sürekli olarak aynı noktaya sürtünmesi durumunda vücut burada bir problem olduğunu algılayarak önlem alma amacıyla cild kalınlaşır ve ciltte nasır meydana gelir.
Çıplak ayakla dolaşmak ve derinin belli bir bölümünün uzun süre aşırı basınca maruz kalması.
Ancak bu kalınlaşan cilt tabakası gelişip büyüdüğünde, kişi için rahatsız edici acı ve ağrılar ile sonuçlanmaktadır.
Nasırın oluştuğu bölgede keskin ağrı meydan gelir ve ağrıyla birlikte deri bölgesi kalınlaşmaya başlar. Nasır ilerledikçe ağrının olduğu bölge kızarır ve nasırın uç bölgesi yürüme ve temasla rahatsız edici ağrıya neden olur. Nasırlaşan ve sertleşen derinin etrafında iltihap oluşabililir.
Nasır bir çok kişinin maruz kaldığı bir durumdur. Bu noktada birçok kişinin kullandığı nasır bantları, nasır skücüler, topuk taşı, ponza taşı, nasır kalemleri, limon, sirke, epsom tuzu, karbonat, aspirin ve benzeri ürünler her ne kadar bir nebze başarı sağlasa da temel sorun ortadan kaldırılmadıkça ve tedavi edilmedikçe geçmeyecektir.
Nasır tedavisinde avantajlı ve en kısa süren radyo frekans ile yapılan tedavi tekniğidir. Nasır tedavi için tecrübeli bir cerrahın muayene değerlendirmesi gerekir. Radyo frekans tekniği ile nasırı köküyle birlikte başarılı bir şekilde çıkarıp nasır tedavisi yapılır. Nasırın radyo frekans ile yapılan tedavisinde herhangi dikiş ya da dinlenme gerektirmez. Cilt kısa sürede kendini yenileyip sağlıklı haline kavuşur. Bu acısız-ağrısız tedavi yaklaşık 3-5 dakika sürer. Neticede nasır tedavisinde radyo frekans yöntemi en başarılı, hasta açısından konforlu tedavi uygulanmalarından birisidir.
Çocuklarda gül lekeleri veya damar beni olarak tanımlanır. İçi kan dolu süngerimsi damar yumakları gelişmesi ile oluşan bir sorundur. Hemanjiom veya damar yumakları, damarların adeta yumak şekilinde büyümesidir. Bebeklerde sık görülen ve damar benleri de denen hastalık; gittikçe büyüyebilir veya kanama yapabilir. Bu nedenle hemen tedavi altına alınmalıdır.
Tüm organları tutabilen, genellikle kol, bacak ve yüz bölgelerinde dudak kenarında, göz ve dilde görülebilir. Büyüklüğü 1 mm’den bir yüzün tüm bölgesini saracak kadar büyüyebilen bir çeşit tümördür. Bebeklerde en sık görülen bölgeler kol, kafa ve göbek bölgesidir. Hemanjiom oluşumunda bilinen sebeplerden birisi ana rahminde üretilen proteinlerden bebeğin etkilenmesi neden olarak gösterilmektedir. Hemanjiom tedavisi için uygulanacak yöntem ve atılacak adımların sağlıklı olması adına biyopsi uygulanabilmektedir. Kötü huylu olana hemanjiosarkom nadir rastlanan bir hastalıktır.
– Çilek Tipi Hemanjiom: Yaygın olarak görülen küçük damar benleridir.
– Şarap Lekesi (port-wine stain): Doğumda veya doğumdan kısa bir süre sonra yüzeyel leke gibi ortaya çıkan lekelerdir.
– Melek öpücüğü: Alın bölgesinde görülen leke gibi hemanjiom türüdür.
– Leylek Isırığı: Ensede görülen ve kendiliğinden düzelen lekelerdir.
– Gül lekesi: Cilt üzerinde görülen lekelere denmektedir.
– Hemanjiomatozis: Hemanjiomun vücudu tüme yakın tutmasıdır.
– Vücutta kırmızı benler: Daha çok gövdede oluşan, chery sınıfına giren, 40 yaşından sonra ortaya çıkan kırmızı noktacıklar.
Organlarda Görülen Hemanjiomlar: Kılcal hemanjiom derinin üst kısmında görülür. Kavernöz hemanjiom ise derinin altında görülür. çoğunlukla karaciğer olmak üzer beyin gibi organlarda görülür. Ancak en az rastlanan ve en az görülen hemanjiom kavernöz hemanjiom olmaktadır.
Kavernöz hemanjiom, diğer hemanjiom türleri gibi kolay küçülerek kaybolmaz ve zamanla daha da büyüme gözlemlenir. Diğer hemanjiomlara göre yumuşak bir yapısı bulunur. Kişilerde yüzde, boyunda, göz kapağında, alında kırmızı kırmızı gözlemlenir. Bunun yanı sıra beyinde ve karaciğer gibi yerlerde görülen kavernöz hemanjiom kişide belirli rahatsızlıklar ortaya çıkartabilir. Kavernöz karaciğer hemanjiomu, karaciğerde görülen kanserli olmayan iyi huylu kitledir. Bu hastalık genellikle ultrason, tomografi ve MR ile anlaşılabilir.
Ciddi bir rahatsızlık olan hemanjiomlar hemen hemen vücudumuzun her yerinde görülebilmektedir. Damar beni olarak bilinen hemanjiomun oluşmasında kesin ve bilimsel net bir sebep yoktur. Vücudumuzun yüz bölgesinde, göz kapağımızda ve çevresinde, dudakta, ağız içinde vs. olmak üzere her yerinde görülebilir. Doğuştan itibaren oluşan bir rahatsızlıktır. Yeni doğan bebeklerde daha sık görülmektedir. Ayrıca iç organlarımızdan da karaciğer ve beyin gibi organlarımızda hemanjiom hastalığı çıkmaktadır.
Hemanjiom (Damar beni) tedavisi:
Bebeklerde hemanjiom tedavisi için; öncelikle hangi tür hemanjiom olduğunu tespit edilir ve uygun tedavi şekline karar verilir.
Hemanjiom büyüklüğü ve bulunduğu yer göz önüne alınarak lazer, köpük, infrared ve radyofrekans yöntemlerinden biri tercih edilir. Hangi yöntemin kullanılacağı hemanjiomun evresine, bulunduğu yere göre farklılık göstermektedir. Ameliyatsız hemanjiom tedavisi yukarıda bahsi geçen hangi uygulama ile yapılırsa yapılsın seanslar halinde gerçekleşmektedir. Hemanjiomun tamamen iyileşerek bölgedeki kitlenin yok olması zaman almaktadır.
Skleroterapi tedavisinde: Hemanjiom tedavisinde farkı anında görebileceğiniz etkili bir tedavi yöntemidir. Hemanjiomun durumuna göre seanslarla bu rahatsızlığınızdan kurtulabilirsiniz. Burada yayılma eğilime giren ilaç damarların içinde yayılarak hemanjiomlu kitleyi besleyen damarlar ortadan kaldırır. Ayrıca hemanjiomlu kavernöz yapılar tromboze edilerek ortadan kaldırılır.
Köpük skleroterpisi: Skleroterapide kullanılan maddenin köpürtülerek damara verilmesidir. Köpüklü maddenin hemanjiomlu damarlara enjeksiyon edilmesiyle ortaya çıkan damar benleri yok edilir.
Lazerle Hemanjiom Tedavisi:
Daha çok yüzeysel hemanjiomlar için kullanılır. Cihazdan gönderilen ışınlar doğrudan hemanjiomlu bölgeye uygulanmaktadır. Burada ısınmaya başlayan lazer ışınları yüksek ısıda hemanjiomlu alanda tahribata yol açar. Belirli aralıklarla seanslar uygulandıkça hemanjiomlu alan tamamen yok olur. Hastalığın yaygınlığına göre bir kaç seans sürebilir.
İlaçla Hemanjiom Tedavisi
Damar beni ya da patolojik tanımlamayla hemanjiomlar, damarların yoğun bir yumak yapması sonucu ortaya çıkan ve genellikle doğuştan olan bir durumdur. Tedaviye karar vermeden önce bir süre hasta izlenmelidir. Çünkü bu damar yumakları bazı bebeklerde hiç değişmeden kalmakta, bazen kendiliğinden gerilemekte veya büyümektedir. Büyümeden duruyorsa veya büyüyorsa uygulanacak tedavi yöntemlerinden biriside ilaç tedavisidir.
Propranolol Hemanjiom Tedavisi
Çocuğun ilk bir yaşında vücutta salgılanan “damar geliştirici faktör” yüksektir. Hemanjiomun ilerlemesi, büyümesi veya genişlemesinde bu damar geliştirici faktörün etkisi bulunmaktadır.
Hemanjiomun tedavisinde beta bloker grubundan ve etki maddesi propranolol olan ilaç kullanılmaktadır. İlacın hangi dozda uygulanacağı doktor tarafından belirlenmelidir. Çünkü hastalar genellikle bebek olduğu için ilacın dozu çok önemlidir.
Propranolol dozu yakın takiple belirlenir. Gerek hastalığı gerekse propranolol dozu belirlemek için hasta kontrole çağrılır. Propranolol tedavisinde hemanjiomun büyüyüp büyümediği önemidir.
Hemanjiom tedavisinde ayrıca kortikosteroidler, interferon alfa 2a, embolizasyon, beta bloker (propronalol) tedavisi, radyoterapi gibi tedavi yöntemleri uygulanmaktadır.
Hemanjiomlar iyi huylu bir hastalık olup bir kısmı ilerleyen zamanlarda kendiliğinden geçebilmektedir. Kaybolan hemanjiomlar için herhangi bir tedavi gerekmez. Ancak büyüyen hemanjiomların tedavi edilmemesi durumunda o bölgeyi saracak kadar genişleyerek estetik görüntü bozukluğunu ortaya çıkarır. Ayrıca tedavi edilmeyen damar beni herhangi bir durumdan dolayı zedelenirse kanama gösterebilir.
Hemanjiom - Damar beni Takibi
Damar beni olan kişiler için dikkat edilmesi gereken önlemli hususlar vardır. Örneğin, vücudumuzda ilk gördüğümüz anda damar benlerini ölçün ve fotoğrafını çekin. Hemanjiomlu bölgenizi ölçün ve tarihinizi not edin, cm ve tarih gibi. Önceki ölçümlerle karşılaştırarak bu ölçme işlemini tekrar edelim. Bir önceki ölçüm ile karşılaştırmak gerekir. Damar beni boyu aynı ise sorun yoktur. Fakat önceki ölçüm sayısından büyük sayı çıkarsa bu sorunun büyüme eğilimine girdiğini gösterir ve hasta yakın takip edilmelidir. Büyüme eğilimi varsa tedavi başlanmalıdır. Yine seyrek olarak bazı vakalar ilaçla küçülebilmektedir.
Netice itibari ile hemanjiom şüphesi olan vakanın biran önce Kalp Damar Cerrahi Uzmanına görünmesi gerekir.
Bursa’da bulunan modern ve konforlu kliniğimizde Hemanjiom tedavisiyle başarılı sonuçlar alıyoruz.
Varis toplardamarların, fonksiyonel bozuklukları sonucu ya da kan akımının önündeki bir engel nedeniyle genişleyerek kıvrımlı bir hal almasıdır.
Daha açık bir ifadeyle Varis, vücudun yani bacakların alt kısmında toplanan "kirli kanı" kalbe taşıyan toplardamarların genişleyip, kıvrıntılı hal alması
olarak tarif edilebilir.
Venöz yetmezlikle temelinde gelişen varis hastalığının gelişiminde sıklıkla kapakçık yetmezliği altta yatan neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Varis
yüzde 10 sıklıkla rastlanan yaygın bir toplumsal sağlık sorunudur.
Çoğunlukla bacak derisi altında değişik çaplarda mavimsi kabarıklıklar şeklinde görülür. Diğer varis formları ise kılcal damar çatlamaları şeklinde görülebilmektedir. Daha ileri dönemde bacakta, ayak bileklerinde ve ayakta ciltte renk değişikliği ve venöz ülserler gelişebilir.
Bacaklarda şişkinlik, ağırlık hissi, özellikle gece artan kramplar, kaşıntı, damar genişlemeleri, yaralar varisli hastanın şikayetlerinden bazılarıdır.
Telenjektazik venler; çapı 1 mm'den küçük genişlemiş, intradermal kılcal küçük damarlardır.
Retiküler venler; çapı 1-3 mm arasında, intradermal, küçük ve kıvrımlı genişlemiş ven yapılarıdır.
Variköz venler; çapları 3 ve 3 mm üstünde geniş, kıvrımlı toplardamar ven genişlemeleridir.
Varis Tedavisi ile sağlığınıza kavuşun!
Birtakım faktörler, varis oluşumuna zemin hazırlamaktadır. Bu faktörler; genetik yatkınlık, yaş, cinsiyet, hamilelik, sıcak iklim, obezite, kabızlık, geçirilmiş karın ameliyatları ve uzun süre oturmak ya da ayakta durmak gibi unsurlardır. Aynı zamanda Varis bir "meslek hastalığı"dır.
1- Genetik yatkınlık. Anne ve babanızın akrabalarından miras kalan genler birleşerek sizde varis oluşumunda genetik yatkınlık yaratmış olabilir.
2- Yaş: Yaşın ilerlemesi damarlarda varis oluşması riskini artırmaktadır. Yaş ilerledikçe, damarların içinde bulunan ve kan akışını ayarlayan kapakçıklar üzerinde aşınma ve yıpranma gelişmektedir. Sonuç olarak, bu yıpranma ve aşınma damarları ve kan oluşumunu olumsuz yönde etkileyerek varis oluşmasına sebep olur.
3- Cinsiyet: Kadınlarda varis görülmesi durumu daha yaygındır. Kadınlara özgü dişilik hormonları damar çeperlerini rahatlatmaya yardımcı olmaktadır. Hamilelik sürecinde, regl döneminde ya da menopoz döneminde yaşanan hormon değişimleri varis oluşması riskini artırmaktadır. Doğum kontrol hapları kullanmak varis oluşumuna sebep olabilmektedir.
4- Obezite: Çok fazla kilolu olmak ya da obezite, damarlar üzerinde baskı ve basınç oluşturacağı için varis riskini artırmaktadır.
5- Uzun Süre Ayakta Durmak veya Oturmak: Aynı pozisyonda uzun süre boyunca ayakta geçirmek zorunda kalan ya da sürekli masa başında oturan bireylerde, varis oluşması riskini artırmaktadır.
6- Doğum kontrol hapı kullanımı,
7- Venöz damar duvarını bozan birçok etken ve damar duvar zayıflığı,
8- Venöz sistemde basınç artması,
9- Sigara gibi faktörler varis oluşumunda etkilidir.
Damar genişlemesi
Varisli ekstremitede yorgunluk
• Ayaklarda ağırlık hissi
Yanma ya da sıcaklık hissi
Bacaklarda ağrı, kaşıntı, dolgunluk hissi ve kramp
Huzursuz bacak
Karıncalanma hissi, uyuşukluk ve şişlikler
Damarlarda mavi ya da mor renk oluşumu,
Bacaklardaki damarlarda bükülmüş kablo gibi görünüm ve şişkinlik.
Bacaklarda ağrı ve sızı,
Bacaklarda yanma, zonklama, kas ağrıları ve alt bacaklarda şişme,
Uzun süre oturduktan ya da ayakta durduktan sonra kötüleşen ağrılar,
Damarların birinde ya da birçoğunda kaşıntı yaşanması.
Ayak bileğine yakın bölgelerde cilt üzerinde yaralar oluşması.
Damar genişlemesiyle ortaya çıkan varis hastalığının pek çok şikayeti ve belirtisi bulunmaktadır. Tedavi edilmeyen her bir ayrı süreç, ciddi problemleri de beraberinde getirir. Hastalığın ilerlemesinden sonra bireyler, bacaklarında genişlemiş, morarmış, kıvrımlaşıp dışarı taşmış damar yapılarını rahatlıkla görebilirler.
https://www.varistedavisiklinigi.com/
Romatizmal hastalıklar kanser, diyabet ve kalp damar hastalıkları gibi toplum sağlığını ciddi şekilde tehdit eden hastalık gruplarından birisidir.
Romatizmayı çoğumuz yağmur yağmadan önce kemikleri sızlatan, biraz da ağrı yapan basit bir şikâyet olarak algılar. Oysa romatolojik hastalıklar bir sürü hastalığın ortak ismidir. Romatolojik hastalıklar toplumda son derece yaygındır. Üstelik görülme sıklığı da giderek artıyor. Romatizma hastalıklar sadece eklemleri, kası veya bağ dokuyu tutan romatizmayı anlamamak gerekir. Hastalığın tututuğu doku ve organa göre farklı belirtiler ortaya çıkabilir.
Aşağıdaki listede romatizmal hastalıklar olarak adlandırılan çok çeşitli romatizmal hastalıklar bulunmaktadır.
Romatizmal hastalıklar bir otoimmün hastalık olup, problem bağışıklık sistemindedir. Bağışıklık sisteminin gereğinden fazla, aşırı ve yanlış çalışması sonucu otoimmün hastalıklar meydana gelmektedirler. Beslenmenin bozulması, kimyasal maddelere maruziyet, bazı virüsler, GDO’lu gıdalar vb. sebeplerle bağışıklık sistemimiz bozuluyor ve bağışıklıkta görev alan hücreler otoimmun reaksiyonla normal vücut dokularına saldırıyor.
Romatizmal ağrı, birçok farklı romatizmal hastalığın bir belirtisi olabilir ve bu nedenle tedavi, hastalığın türüne, şiddetine ve bireyin genel sağlık durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir. İşte romatizmal ağrı tedavisinin detayları:
A. Nonsteroid Antiinflamatuar İlaçlar (NSAID’ler)
Bu ilaçlar, ağrıyı ve iltihabı azaltmaya yardımcı olur. Örnekler:
B. Kortikosteroidler
Ağrıyı azaltmak ve iltihabı kontrol altına almak için kullanılır. Örnekler:
C. Hastalığı Modifiye Edici Antirevmatik İlaçlar (DMARD’lar)
Bu ilaçlar, romatoid artrit gibi durumların seyrini değiştirebilir. Örnekler:
D. Biolojik İlaçlar
Son yıllarda geliştirilmiş olan bu ilaçlar, bağışıklık sisteminin belirli yönlerini hedef alarak iltihabı azaltır. Örnekler:
E. Ağrı Kesiciler
Ağrıyı hafifletmek için opioid veya non-opioid ağrı kesiciler kullanılabilir. Ancak, opioidlerin uzun süreli kullanımı dikkat gerektirir.
Fizik tedavi, eklem hareketliliğini artırmak, kasları güçlendirmek ve günlük aktiviteleri kolaylaştırmak için önemlidir. Fizik tedavi programı, kişiye özel olarak planlanmalıdır ve genellikle şunları içerir:
A. Diyet
Anti-inflamatuar beslenme biçimleri, bazı romatizmal hastalıkların semptomlarını hafifletebilir. Omega-3 yağ asitleri açısından zengin gıdalar (örneğin, balık), taze meyve ve sebzeler, zeytinyağı gibi sağlıklı yağlar tercih edilmelidir.
B. Egzersiz
Düzenli egzersiz, kas gücünü artırır, eklem hareketliliğini iyileştirir ve genel sağlığı destekler. Yüzme, yürüyüş ve yoga gibi düşük etkili aktiviteler önerilebilir.
C. Stres Yönetimi
Stres, romatizmal ağrıyı artırabilir. Meditasyon, derin nefes alma teknikleri ve yoga gibi yöntemler stresle başa çıkmada faydalı olabilir.
Bazı hastalar, geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak alternatif yaklaşımları tercih edebilir. Bu yöntemler arasında:
Tedavi sürecinin etkinliğini değerlendirmek için düzenli doktor kontrolleri önemlidir. Eklemlerdeki değişiklikler, ağrı düzeyi ve genel sağlık durumu izlenmeli, gerektiğinde tedavi planı güncellenmelidir.
Romatizmal ağrı tedavisi, multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Bireyin ihtiyaçlarına uygun bir tedavi planı oluşturulmalı ve sürekli olarak gözlemlenmelidir. Uzman hekimlerin rehberliğinde, tedavi sürecinin etkili ve güvenli bir şekilde ilerlemesi sağlanmalıdır. Herhangi bir yeni tedaviye başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Romatizmal hastalıklar bir bütün olarak olarak ele alınmalıdır. Romatizma hastalığını tamamen kontrol altına almak, hastaları ilaçsız ve ağrısız yaşatmak mümkündür.
Romatizma hastası, glutenden ve hazır mayadan uzak durmalı, Diyetinde probiyotik içeren gıdalara yer vermeli ve D vitamininden zengin besinler tüketmelidir.
Romatizma hastalığının tedavisi için bağışıklık sistemini dengelenmelidir. Bunun için ozon tedavisi, fitoterapi, homeopati, akupunktur tedavisi ve diğer alternatif tıp tedavileri çok önemlidir.
İLTİHAPLI ROMATİZMA TEDAVİSİ
İltihaplı romatizma, şiddetli ağrı nöbetleriyle kendini belli eden, ilk önce eklemlerde, ilerleyen zamanlarda ise vücudun diğer kısımlarında da tatan bir hastalıktır.
Romatoid Artrit, el ve ayak eklemleri gibi daha çok küçük eklemleri simetrik olarak tutan müzmin seyirli iltihaplı bir romatizmadır. İltihaplı romatizma olarak bilinen bu hastalıkta küçük eklemler, diz, kalça, omuz gibi büyük eklemler de tutulabilir. Dünyada en sık görülen iltahaplı romatizmaların başında gelir ve eklemlerde en fazla tahribata ve şekil bozukluğuna yol açan romatizmalardan biridir.
Ozon Tedavisi Yaşam Kalitenizi Artırıyor
Ozon tedavisi aşam kalitenizi artırıyor.
Yeterli süre uyumanıza ve uykunuzun düzelmesine yardımcı olmaktadır.
Ozon Tedavisi ile sabah yorgunluğundan, yaygın kas ağrılarınızdan kurtulun ve daha enerjik hissedin.
Yaşam kalitesinin arttırılması için, daha dinç ve enerjik olmak için uygulanan tamamlayıcı tedavilerden biri medikal ozon tedavisidir. Ozon terapi bağışıklık sistemini düzenleyen bir tedavidir. Bağışıklık sistemini dengelediği için romatizmadaki aşırı bağışıklık sistemi reaksiyonunu normale getirmeye yardımcı olur. Ozon tedavisinin başka bir özelliği de tüm vücuttaki kan dolaşımını, dolayısıyla da oksijen seviyesini yükseltmesidir. Böylece romatizmanın eklemlerde yol açtığı hasarı da tamir eder. Fitoterapi ise kişiye özel uygulanmalı ve romatizmada etkili bitkileri doğru bir şekilde kullanmayı gerektirir.
Romatizma hastalarında eklemlerde katılık oluşmaması için hasta eklemlerin hareketsiz kalmaması gerekir,
Romatizma hastalığının tedavisinde ftoterapötik olarak Isırgan otu, karabaşotu, patates suyu, limonla hazırlanan çay ve kürler, romatizma ağrılarını kısa sürede ortadan kaldırıyor.
Romatizmal ağrılarınızı azaltabilirsiniz
Romatizmal eklem hastalığında en önemli sorun sinsi, çoğu kez sürekli ve bezdirici eklem ağrılarıdır.
Romatizmal ağrılar yaşam kalitenizi bozar, keyfinizi kaçırır, hatta bazen sizi canınızdan bile bezdirir. Erken dönemde alınacak bazı tedbirler yaşlılığa bağlı romatizmal eklem ağrıları ile baş etmeniz kolaylaşır.
BESLENME TARZI
Vejetaryen beslenenlerde, omega-3 yağ asitlerinden zengin balıkları (somon, ton gibi) ve bitkisel besinleri (keten tohumu, ceviz) düzenli tüketenlerde romatizmal eklem ve artirit ağrıları daha azdır.
DÜZENLİ EGZERSİZ YAPIN
Romatizmal kas ve eklem ağrılarınızı azaltmanızın diğer bir yolu da düzenli olarak egzersiz yapmanızdır.
STRESİNİZİ AZALTIN
Stresi az bir hayat daha az eklem ağrısı demektir.
Kiraz suyu, ağrıyı azaltıyor. Ekşi kiraz suyu, artirit ağrılarını, özellikle gut artriti ağrılarını azaltmaktadır. Kirazın C ve A vitaminleriyle betakaroten, folik asit, E vitamini ve tiaminden zengin olduğu, ayrıca alfa-linolenik asit ihtiva ettiği bilinmektedir.
Topuk dikeni duruş bozuklukları yaşatan, hayat kalitesini düşüren, çok sık karşılaşılan bir sorundur. Topuk dikeni topuk kemiğinin alt kısmında oluşan kemiksi bir çıkıntıdır. Ayak tabanının sürekli zorlanması, yanlış ayakkabı kullanımı, hızlı kilo alma sonucunda topuk kemiğinin altında kalsiyum birikerek topuk dikeni çıkıntısı oluşur. Topuk dikeni ağrısı, topuğun altında, ayak alt yüzeyinde ve çevresinde kendini hissettirir.
Topuk Dikeni Eklem Kireçlenmelerini Tetikliyor
Topuk dikeni olan hastanın yürüyüş kalitesi bozulur. Bacak arkasındaki ve ayak tabanındaki kaslarda gerginlik ve sertleşme olur. Zamanla diz ve kalça ekleminde, belde ağrı ortaya çıkar ve ayakkabısı ters taraftan aşınır ve eskir. Hareketleri ve yaşam kalitesi bozulduğundan ekleme orantısız yüklenme olur ve eklem kireçlenmelerini tetikler.
Yürürken ağırlığı kadar, koşarken ise ağırlığının iki katı kadar bir yük topuklarının üzerine biner. Bu nedenle ani hızlı hareketlerde bulunmak ve sürekli ayakta durmak topuk ağrısına neden olabilir. Ayak tabanının sürekli zorlanması topuk kemiğinin alt kısmında kalsiyum birikimine ve topuk dikenine yol açar. Topuk dikeni topuk ağrılarının sadece %10 gibi bir kısmını oluşturmaktadır. Geriye kalan büyük bir kısmı ise plantar fasiitisdenilen ayak tabanındaki fibröz yapıdaki bandın iltihaplanmasına ve hasarına bağlı olarak meydana gelir.
Plantar fasya; ayak tabanında bulunan, ayak parmaklarından topuğa doğru uzanan ve yürürken, koşarken, zıplarken ayak arkının korunmasını sağlayan fibröz yapıda bant şeklinde bir bağ dokusudur. Plantar fasyada oluşan yırtıklar, hasar ve inflamasyo topuk bölgesinde ağrı meydana getirir. Eğer tedavi edilmezse bu ağrı giderek şiddetlenir ve dayanılmaz bir hal alır. Ağrı gün içerisinde yürürken, ayakta dururken sürekli olarak hissedilir.
Yürüme mesafesini kısaltan ‘topuk dikeni’ hastalığının tedavisinde Proloterapi ile çok olumlu sonuçlar alınıyor. Çok şiddetli olmayan ağrılarda ağrı kesiciler, fizik tedavi ve egzersizler faydalı olmaktadır. Bu tedaviler daha şiddetli olan ağrılarda çok etkili olmamaktadırlar. Topuk bölgesine yapılan steroid enjeksiyonu ise, kısa süreli olarak ağrıyı giderse de plantar fasia bağlarında zayıflık oluşmakta ve süreci daha da kötüleştirmektedir.
Topuk Dikeni Radyofrekans Tedavisi;” nervus plantaris medialis” e radyofrekans uygulanarak ağrı algılaması engellenir. Ancak, ağrıya neden olan plantar fasia hasarı ortadan kalkmadığı için ağrı daha sonra tekrarlar.
Hasarlı dokuya 3-4 seanslık proloterapi tedavisi ile topuk dikeni tedavi edilir. Proloterapi tedavisiyle hastalar hem ağrılardan hem de hastalık sonucu oluşan duruş bozuklukları düzeliyor. Proloterpi uygulamayla hastalar kolaylıkla kalıcı olarak tedavi edilebiliyor. Rahatsızlığının ana nedeni plantar fasyada oluşan gerginlik ve hasardır. Plantar fasyanın tamir edilmesi ve eski durumuna getirilmesi kalıcı bir sonuç verecektir.
Proloterapi ile plantar fasyanın yapışma yerleri olan topuk bölgesine, ayak parmaklarının bulunduğu bölgeye ve plantar fasyanın gövdesine uygulanan proloterapi ile bölgede kanlanma artmakta hasarlanmış bağları tamir edilmektedir. Plantar fasya eski gücüne ve esnekliğine kavuşarak ağrı kaybolmaktadır. Yani proloterapi ağrıyı ve ağrıya neden olan durumu tedavi ettiğimiz için kalıcı bir tedavi sağlamış oluyoruz.
Omuz ağrısı tedavisi, ağrının nedenine bağlı olarak farklı yaklaşımlar gerektirir. İşte omuz ağrıları için genel tedavi yöntemleri:
Omuz ağrısının nedenini belirlemek için fiziksel muayene, röntgen, MR veya ultrason gibi görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. Bu adım, uygun tedavi planının oluşturulmasında kritik öneme sahiptir.
A. Ağrı Kesiciler
Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAID’ler) ve asetaminofen, ağrıyı hafifletmek için yaygın olarak kullanılır. Örnekler:
B. Kortikosteroidler
İltihaplanmayı azaltmak için doktor tarafından önerilen kortikosteroid enjeksiyonları kullanılabilir.
Fizik tedavi, omuz eklem hareketliliğini artırmak ve kasları güçlendirmek için önemlidir. Program genellikle şunları içerir:
Ağrıyı artıran aktivitelerden kaçınmak ve omuzu dinlendirmek önemlidir. Özellikle, omuz üzerindeki yükü azaltan aktiviteler önerilir.
Ağrıyı hafifletmek için sıcak veya soğuk kompresler kullanılabilir. Soğuk, şişlik ve iltihabı azaltırken, sıcak uygulamalar kasları gevşetmeye yardımcı olabilir.
Bazı hastalar akupunktur, masaj terapisi veya osteopati gibi alternatif tedavi yöntemlerini tercih edebilir. Bu yöntemlerin etkinliği kişiden kişiye değişebilir.
Eğer diğer tedavi yöntemleri işe yaramıyorsa ve ağrı devam ediyorsa, cerrahi seçenekler düşünülebilir. Örnekler:
Tedavi sürecinin etkinliğini değerlendirmek için düzenli takip önemlidir. Gelişmeler gözlemlenmeli ve gerekirse tedavi planı güncellenmelidir.
Omuz ağrısının tedavisi, kapsamlı bir değerlendirme ve bireysel bir yaklaşım gerektirir. Tedavi sürecinde uzman hekimle işbirliği yapmak, en iyi sonuçları almak için kritik öneme sahiptir. Herhangi bir yeni tedaviye başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışılmalıdır.
Menisküs hastalığı tedavisi, menisküs yaralanmasının ciddiyetine, hastanın genel sağlığına ve yaşam tarzına bağlı olarak değişir. İşte menisküs hastalığının tedavi yöntemleri:
Menisküs yaralanmasının doğru bir şekilde teşhis edilmesi önemlidir. Fiziksel muayene, röntgen ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) gibi görüntüleme yöntemleri kullanılır.
A. Ağrı Kesiciler
Ağrıyı hafifletmek için genellikle nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAID’ler) kullanılır. Örnekler:
B. Kortikosteroidler
Şişlik ve iltihabı azaltmak için doktor önerisiyle enjeksiyon şeklinde kortikosteroid kullanılabilir.
Fizik tedavi, menisküs yaralanmasının ardından iyileşmeyi desteklemek için önemlidir. Genellikle şunları içerir:
Menisküs yaralanmasında, özellikle ağrıyı artıran aktivitelerden kaçınmak önemlidir. Dinlenme, şişliği azaltmaya yardımcı olur.
Soğuk kompres, şişliği ve ağrıyı azaltmada etkili olabilir. Sıcak uygulamalar ise kasları gevşetir, ancak genellikle iltihap dönemlerinde önerilmez.
Eğer konservatif tedavi yöntemleri etkili olmazsa, cerrahi seçenekler düşünülebilir. Cerrahi işlemler arasında:
Cerrahiden sonra rehabilitasyon süreci önemlidir. Bu süreç, hareketliliği artırmak ve güçlendirme egzersizleri içermelidir. Fizik tedavi programı, iyileşme sürecini hızlandırabilir.
Tedavi sürecinin ilerlemesi düzenli olarak izlenmelidir. Gelişmeler gözlemlenmeli ve tedavi planı gerektiğinde güncellenmelidir.
Menisküs hastalığı tedavisi, bireysel ihtiyaçlara uygun bir yaklaşım gerektirir. Uzman hekim rehberliğinde, en uygun tedavi yönteminin seçilmesi, iyileşme sürecinin başarılı olmasında kritik rol oynar. Herhangi bir yeni tedaviye başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Kuyruk sokumu ağrısı (koksidini) tedavisi, ağrının nedenine bağlı olarak değişiklik gösterir. İşte bu ağrının tedavi yöntemleri ve yaklaşımları:
Kuyruk sokumu ağrısının doğru bir şekilde tanınması için bir dizi değerlendirme yapılır. Fiziksel muayene, hastanın tıbbi geçmişi, röntgen veya MR gibi görüntüleme yöntemleri kullanılarak nedenler belirlenir. Bu aşama, tedavi planının oluşturulmasında kritik öneme sahiptir.
A. Ağrı Kesiciler
Ağrıyı hafifletmek için genellikle nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAID’ler) kullanılır. Örnekler:
B. Kortikosteroidler
İltihabı azaltmak için doktor tarafından önerilen kortikosteroid enjeksiyonları kullanılabilir.
Fizik tedavi, kuyruk sokumu bölgesini destekleyen kasların güçlendirilmesine ve esneklik kazandırılmasına yardımcı olur. Program genellikle şunları içerir:
Ağrının şiddetini azaltmak için dinlenme önemlidir. Uzun süre oturmaktan kaçınmak ve gerektiğinde pozisyon değişiklikleri yapmak gerekebilir. Rahat bir oturma pozisyonu sağlamak için yastıklar kullanılabilir.
Soğuk kompres, şişliği ve ağrıyı azaltmada etkili olabilir. Sıcak uygulamalar ise kasları gevşetmek ve kan akışını artırmak için kullanılabilir, ancak genellikle iltihap dönemlerinde önerilmez.
Bazı hastalar akupunktur, masaj terapisi veya chiropractic gibi alternatif yöntemleri tercih edebilir. Bu tür tedavilerin etkinliği kişiden kişiye değişebilir, ancak bazı hastalar rahatlama sağlayabilir.
Eğer diğer tedavi yöntemleri işe yaramıyorsa ve ağrı devam ediyorsa, cerrahi seçenekler düşünülebilir. Örnekler:
Cerrahiden sonra rehabilitasyon süreci önemlidir. Bu süreç, hareketliliği artırmayı ve güçlendirme egzersizleri içermelidir. Fizik tedavi programı, iyileşme sürecini hızlandırabilir.
Tedavi sürecinin ilerlemesi düzenli olarak izlenmelidir. Gelişmeler gözlemlenmeli ve tedavi planı gerektiğinde güncellenmelidir.
Kuyruk sokumu ağrısının tedavisi, bireysel ihtiyaçlara uygun bir yaklaşım gerektirir. Uzman hekim rehberliğinde, en uygun tedavi yönteminin seçilmesi, iyileşme sürecinin başarılı olmasında kritik rol oynar. Herhangi bir yeni tedaviye başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Diz ağrısı tedavisi, ağrının altında yatan sebebe, hastanın yaşına, genel sağlık durumuna ve aktivite seviyesine bağlı olarak değişiklik gösterir. İşte diz ağrısının tedavi yöntemleri ve detayları:
Diz ağrısının doğru bir şekilde tanımlanması için öncelikle bir doktor tarafından muayene yapılmalıdır. Bu süreç genellikle şu adımları içerir:
A. Ağrı Kesiciler
Diz ağrısını hafifletmek için yaygın olarak kullanılan ilaçlar arasında:
B. Kortikosteroidler
Şiddetli ağrı ve iltihap durumlarında doktor önerisiyle diz içine kortikosteroid enjeksiyonu yapılabilir. Bu, iltihabı azaltır ve geçici bir rahatlama sağlar.
Fizik tedavi, dizin gücünü artırmak, esnekliği sağlamak ve hareketliliği geliştirmek için çok önemlidir. Fizik tedavi programı genellikle şunları içerir:
Ağrı durumu sırasında dinlenmek önemlidir. Özellikle dizin ağrılı olduğu dönemlerde aşağıdaki önlemler alınabilir:
A. Soğuk Kompres: Şişlik ve iltihaplanmayı azaltmak için soğuk kompres kullanılabilir. 15-20 dakika boyunca uygulamak önerilir.
B. Sıcak Uygulamalar: Kasların gevşemesi ve kan akışının artırılması için sıcak uygulamalar kullanılabilir. Ancak, genellikle iltihaplı durumlarda önerilmez.
Bazı hastalar, geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak alternatif tedavi yöntemlerini tercih edebilir:
Konservatif tedavi yöntemleri etkili olmazsa, cerrahi seçenekler düşünülebilir:
Cerrahi müdahale sonrası rehabilitasyon süreci oldukça önemlidir. Rehabilitasyon programı, dizin güçlendirilmesine ve hareketliliğin artırılmasına odaklanır. Fizik tedavi uzmanı, hastanın ihtiyaçlarına uygun bir program oluşturur.
Tedavi sürecinin ilerlemesi düzenli olarak izlenmelidir. Gelişmeler gözlemlenmeli ve tedavi planı gerektiğinde güncellenmelidir.
Diz ağrısının tedavisi, bireysel ihtiyaçlara ve ağrının nedenine uygun bir yaklaşım gerektirir. Uzman hekim rehberliğinde, en uygun tedavi yönteminin seçilmesi, iyileşme sürecinin başarılı olmasında kritik rol oynar. Herhangi bir yeni tedaviye başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Dirsek ağrısı tedavisi, ağrının altında yatan sebebe, şiddetine ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir. İşte dirsek ağrısının tedavi yöntemleri ve süreçleri:
Dirsek ağrısının doğru bir şekilde tanınması için şu adımlar izlenir:
A. Ağrı Kesiciler
Dirsek ağrısını hafifletmek için genellikle nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAID’ler) kullanılır. Örnekler:
B. Kortikosteroidler
Şiddetli ağrı ve iltihap durumlarında, doktor önerisiyle kortikosteroid enjeksiyonları uygulanabilir. Bu, iltihabı azaltır ve geçici bir rahatlama sağlar.
Fizik tedavi, dirseğin güçlendirilmesi, hareketliliğin artırılması ve ağrının azaltılması için önemlidir. Fizik tedavi programı genellikle şunları içerir:
Dirsek ağrısını azaltmak için dinlenmek önemlidir. Özellikle ağrıyı artıran aktivitelerden kaçınmak gerekir. Öneriler:
A. Soğuk Kompres: Şişlik ve iltihaplanmayı azaltmak için soğuk kompres uygulanabilir. Genellikle 15-20 dakika süreyle kullanılması önerilir.
B. Sıcak Uygulamalar: Kasların gevşemesi ve kan akışının artırılması için sıcak uygulamalar kullanılabilir. Ancak, genellikle iltihaplı durumlarda sıcak uygulanmaması önerilir.
Bazı hastalar, geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak alternatif yöntemleri tercih edebilir:
Eğer diğer tedavi yöntemleri etkili olmazsa, cerrahi seçenekler düşünülebilir:
Cerrahiden sonra rehabilitasyon süreci önemlidir. Bu süreç, dirseğin güçlendirilmesine ve hareketliliğin artırılmasına odaklanır. Fizik tedavi uzmanı, hastanın ihtiyaçlarına uygun bir program oluşturur.
Tedavi sürecinin ilerlemesi düzenli olarak izlenmelidir. Gelişmeler gözlemlenmeli ve tedavi planı gerektiğinde güncellenmelidir.
Dirsek ağrısının tedavisi, bireysel ihtiyaçlara ve ağrının nedenine uygun bir yaklaşım gerektirir. Uzman hekim rehberliğinde, en uygun tedavi yönteminin seçilmesi, iyileşme sürecinin başarılı olmasında kritik rol oynar. Herhangi bir yeni tedaviye başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Bel ve boyun ağrıları, yaşam kalitesini etkileyen yaygın sorunlardır. Bu tür ağrılar genellikle çeşitli nedenlerden kaynaklanır ve tedavi yöntemleri de bu nedenlere bağlı olarak değişiklik gösterir. İşte bel ve boyun ağrılarının tedavi yöntemleri:
Bel ve boyun ağrısının doğru bir şekilde tanınması için şu adımlar izlenir:
A. Ağrı Kesiciler
Bel ve boyun ağrısını hafifletmek için genellikle aşağıdaki ilaçlar kullanılır:
B. Kas Gevşeticiler
Kas gerginliğini azaltmak için kas gevşeticiler reçete edilebilir.
C. Kortikosteroidler
Şiddetli ağrı ve iltihap durumlarında, doktor önerisiyle kortikosteroid enjeksiyonları yapılabilir.
Fizik tedavi, bel ve boyun bölgesinin güçlendirilmesi ve hareketliliğin artırılması için önemlidir. Fizik tedavi programı genellikle şunları içerir:
Bel ve boyun ağrısı durumunda dinlenmek önemlidir. Aşağıdaki önlemler alınabilir:
A. Soğuk Kompres: Şişlik ve iltihaplanmayı azaltmak için soğuk kompres kullanılabilir. Genellikle 15-20 dakika süreyle uygulanması önerilir.
B. Sıcak Uygulamalar: Kasların gevşemesi ve kan akışının artırılması için sıcak uygulamalar tercih edilebilir, ancak iltihaplı durumlarda dikkatli olunmalıdır.
Bazı hastalar, geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak alternatif yöntemleri tercih edebilir:
Eğer diğer tedavi yöntemleri etkili olmazsa, cerrahi seçenekler düşünülebilir:
Cerrahi müdahale sonrası rehabilitasyon süreci önemlidir. Bu süreç, bel ve boyun bölgesinin güçlendirilmesine ve hareketliliğin artırılmasına odaklanır. Fizik tedavi uzmanı, hastanın ihtiyaçlarına uygun bir program oluşturur.
Tedavi sürecinin ilerlemesi düzenli olarak izlenmelidir. Gelişmeler gözlemlenmeli ve tedavi planı gerektiğinde güncellenmelidir.
Bel ve boyun ağrısının tedavisi, bireysel ihtiyaçlara ve ağrının nedenine uygun bir yaklaşım gerektirir. Uzman hekim rehberliğinde, en uygun tedavi yönteminin seçilmesi, iyileşme sürecinin başarılı olmasında kritik rol oynar. Herhangi bir yeni tedaviye başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Bel ve boyun fıtığı, omurga disklerinin dış tabakasının yırtılması sonucu iç kısmının dışarı çıkmasıyla meydana gelir. Bu durum, sinir köklerine baskı yaparak ağrı, uyuşma ve güçsüzlük gibi belirtilere yol açabilir. Tedavi yöntemleri, fıtığın ciddiyetine ve belirtilere bağlı olarak değişiklik gösterir. İşte bel ve boyun fıtığı tedavisinin detayları:
Bel ve boyun fıtığının doğru bir şekilde teşhis edilmesi için şu adımlar izlenir:
A. Ağrı Kesiciler
Bel ve boyun fıtığı nedeniyle oluşan ağrıyı hafifletmek için genellikle aşağıdaki ilaçlar kullanılır:
B. Kas Gevşeticiler
Kas gerginliğini azaltmak için kas gevşeticiler reçete edilebilir.
C. Kortikosteroidler
Şiddetli ağrı ve iltihap durumlarında, doktor önerisiyle kortikosteroid enjeksiyonları yapılabilir.
Fizik tedavi, bel ve boyun fıtığının tedavisinde kritik bir rol oynar. Program genellikle şunları içerir:
Fıtık nedeniyle ağrıyı azaltmak için dinlenmek önemlidir. Aşağıdaki önlemler alınabilir:
A. Soğuk Kompres: Şişlik ve iltihaplanmayı azaltmak için soğuk kompres kullanılabilir. Genellikle 15-20 dakika süreyle uygulanması önerilir.
B. Sıcak Uygulamalar: Kasların gevşemesi ve kan akışının artırılması için sıcak uygulamalar tercih edilebilir. Ancak, iltihaplı durumlarda sıcak uygulanmaması önerilir.
Bazı hastalar, geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak alternatif yöntemleri tercih edebilir:
Eğer diğer tedavi yöntemleri etkili olmazsa veya belirtiler ciddi ise cerrahi seçenekler düşünülebilir:
Cerrahi müdahale sonrası rehabilitasyon süreci önemlidir. Bu süreç, bel ve boyun bölgesinin güçlendirilmesine ve hareketliliğin artırılmasına odaklanır. Fizik tedavi uzmanı, hastanın ihtiyaçlarına uygun bir program oluşturur.
Tedavi sürecinin ilerlemesi düzenli olarak izlenmelidir. Gelişmeler gözlemlenmeli ve tedavi planı gerektiğinde güncellenmelidir.
Bel ve boyun fıtığının tedavisi, bireysel ihtiyaçlara ve fıtığın ciddiyetine uygun bir yaklaşım gerektirir. Uzman hekim rehberliğinde, en uygun tedavi yönteminin seçilmesi, iyileşme sürecinin başarılı olmasında kritik rol oynar. Herhangi bir yeni tedaviye başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Şeker hastalığı, kan şekerinin (glukoz) normalden yüksek olduğu bir durumdur ve genellikle insülin hormonunun etkisizliğinden veya yetersizliğinden kaynaklanır. İki ana tipi vardır:
Uzun vadede şeker hastalığı, kalp hastalıkları, böbrek hasarı, sinir hasarı, göz problemleri ve ayak yaraları gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir.
Tip 2 diyabet riskini azaltmak için sağlıklı bir diyet, düzenli egzersiz ve ideal kilonun korunması önemlidir. Tip 1 diyabet için henüz önleyici bir yöntem yoktur.
Düzenli sağlık kontrolleri, erken teşhis ve yönetim şeker hastalığının etkilerini azaltmada kritik öneme sahiptir.
Şeker hastalığı, kan şekeri seviyelerini kontrol altına almak için çeşitli tedavi yöntemleri gerektiren bir durumdur. Tedavi, hastalığın tipine, bireysel sağlık durumuna ve yaşam tarzına bağlı olarak değişir. İşte şeker hastalığının tedavi yöntemleri:
Tip 1 diyabet, insülin üretiminin yetersiz olduğu bir durumdur ve tedavisi genellikle insülin gerektirir:
A. İnsülin Tedavisi
B. Kan Şekeri İzleme
C. Beslenme ve Egzersiz
Tip 2 diyabet tedavisinde hedef, insülin direncini azaltmak ve kan şekeri seviyelerini kontrol altına almaktır:
A. Yaşam Tarzı Değişiklikleri
B. İlaç Tedavisi
Eğer yaşam tarzı değişiklikleri yeterli olmazsa, çeşitli ilaçlar reçete edilebilir:
A. Bariatrik Cerrahi
B. İnsülin Direncini Azaltan Tedaviler
Diyabetin uzun vadeli komplikasyonlarını önlemek veya yönetmek için:
Şeker hastalığı tedavisi, bireysel ihtiyaçlara ve hastalığın ciddiyetine bağlı olarak kişiselleştirilmelidir. İyi bir tedavi yönetimi, hastaların yaşam kalitesini artırırken, diyabetle ilişkili komplikasyonları azaltmada kritik rol oynar. Herhangi bir tedavi planına başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Diyabet, vücudun kan şekerini (glukozu) yönetme yeteneğini etkileyen bir hastalıktır. Diyabetin iki ana türü vardır: Tip 1 ve Tip 2 diyabet. Her iki tipin de farklı nedenleri ve tetikleyici faktörleri bulunmaktadır. İşte diyabetin nedenleri hakkında detaylı bir açıklama:
Tip 1 diyabet, genellikle çocukluk veya gençlik döneminde ortaya çıkar ve pankreasın insülin üretme yeteneğini kaybetmesiyle karakterizedir. Bu tür diyabetin nedenleri şunlardır:
A. Genetik Faktörler
B. Bağışıklık Sistemi
C. Çevresel Faktörler
Tip 2 diyabet, genellikle yetişkinlik döneminde ortaya çıkar ve insülin direnci ile karakterizedir. Bu tür diyabetin nedenleri şunlardır:
A. Genetik Yatkınlık
B. Obezite
C. Fiziksel Aktivite Eksikliği
D. Düşük Lifli Beslenme
E. Yaş
F. Hormonal Dengesizlikler
A. Psikolojik Faktörler
B. Uyku Bozuklukları
C. Sağlık Durumları
Pre-diyabet, kan şekeri seviyelerinin normalden yüksek olduğu ancak henüz diyabet tanısı almadığı bir durumdur. Pre-diyabet, tip 2 diyabet gelişiminde önemli bir risk faktörüdür ve yukarıda belirtilen nedenler bu durumda da geçerlidir.
Diyabet, birçok faktörün etkileşimi sonucu ortaya çıkan karmaşık bir hastalıktır. Genetik, çevresel ve yaşam tarzı faktörleri, diyabetin gelişiminde önemli rol oynar. Diyabetin önlenmesi ve yönetimi için sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, düzenli kontroller ve bilinçli beslenme alışkanlıkları büyük önem taşır. Herhangi bir risk faktörünüz varsa, bir sağlık uzmanıyla görüşmek faydalı olacaktır.
Diyabetli bireylerin beslenmesi, kan şekeri kontrolünü sağlamak, sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve komplikasyonları önlemek açısından büyük önem taşır. İşte diyabetli kişilerin beslenme rehberi:
A. Karbonhidratın Rolü
Karbonhidratlar, kan şekerini etkileyen en önemli besin öğesidir. Bu nedenle, diyabetli bireyler için karbonhidrat alımının dikkatli bir şekilde planlanması gerekir.
B. Karbonhidrat Kaynakları
C. Karbonhidrat Sayımı
Diyabetli bireyler, günlük karbonhidrat alımını izlemek ve gerektiğinde ayarlamak için karbonhidrat sayımını öğrenmelidir. Her öğünde belirli bir miktar karbonhidrat hedeflenmelidir.
A. Protein Kaynakları
B. Sağlıklı Yağlar
Lif, sindirim sistemini düzenler ve kan şekeri seviyelerinin stabil kalmasına yardımcı olur. Lif açısından zengin gıdalar şunlardır:
Diyabetli bireyler, gün boyunca düzenli aralıklarla yemek yemelidir. Bu, kan şekeri dalgalanmalarını önlemeye yardımcı olur. İdeal olarak:
A. Şeker Tüketimi
B. İşlenmiş Gıdalar
Alkol, kan şekeri seviyelerini etkileyebilir. Diyabetli bireyler, alkol tüketimini sınırlandırmalı ve alkol alırken karbonhidrat alımını dikkate almalıdır. Bir doktora danışarak alkol alımının güvenli olup olmadığını öğrenmek önemlidir.
Diyabet tedavisi kişiseldir; bu nedenle bir beslenme uzmanı veya diyetisyenle çalışmak, bireysel ihtiyaçlara göre bir beslenme planı oluşturmak açısından faydalı olabilir. Ayrıca, kan şekeri düzeyleri ve genel sağlık durumu düzenli olarak izlenmelidir.
Diyabetli bireylerin beslenme düzeni, kan şekerini kontrol etmek ve sağlıklı bir yaşam sürdürmek için kritik öneme sahiptir. Dengeli bir diyet, düzenli fiziksel aktivite ve düzenli sağlık kontrolleri ile birlikte, diyabet yönetimi başarıyla gerçekleştirilebilir. Herhangi bir beslenme planına başlamadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Diyabetik yaralar, diyabet hastalarında görülen ve genellikle ayaklarda veya bacaklarda ortaya çıkan, iyileşmesi zor olan yaralardır. Bu yaralar, kan şekeri seviyelerinin kontrolsüz olması, sinir hasarı (diyabetik nöropati) ve kan dolaşımının bozulması gibi faktörlerden kaynaklanır. İşte diyabetik yaraların nedenleri, belirtileri, tedavi yöntemleri ve önlenmesi hakkında detaylı bir açıklama:
A. Yüksek Kan Şekeri
Diyabet, uzun süre yüksek kan şekeri seviyelerine maruz kalmanın neden olduğu bir hastalıktır. Yüksek kan şekeri, vücudun yaraları iyileştirme yeteneğini olumsuz etkiler ve yaraların daha uzun sürede kapanmasına neden olur.
B. Sinir Hasarı (Diyabetik Nöropati)
Diyabetik nöropati, sinirlerin hasar görmesiyle karakterizedir. Bu durum, ayaklarda his kaybına neden olabilir, bu da yaralanmaların fark edilmemesine yol açar. Hasta, ayağındaki bir yarayı ya da tahrişi fark etmeyebilir ve bu durum tedavi edilmezse daha da kötüleşebilir.
C. Kan Dolaşımı Problemleri
Diyabet, kan damarlarını etkileyerek dolaşım problemlerine yol açabilir. Yetersiz kan akışı, yaraların iyileşme sürecini uzatır ve enfeksiyon riskini artırır.
Diyabetik yaralar genellikle aşağıdaki belirtilerle ortaya çıkar:
Diyabetik yaraların tedavisi, yaranın tipine ve ciddiyetine göre değişir. Genel olarak uygulanan tedavi yöntemleri şunlardır:
A. Yaraların Temizlenmesi
B. Yaraların Kapatılması
C. İlaç Tedavisi
D. Kan Şekeri Kontrolü
E. Cerrahi Müdahale
Diyabetik yaraların önlenmesi için şu önlemler alınabilir:
A. Düzenli Ayak Bakımı
B. Kan Şekeri Yönetimi
C. Sağlıklı Yaşam Tarzı
Diyabetik yaralar, diyabet hastaları için ciddi bir sorun teşkil edebilir. Bu yaraların etkili bir şekilde yönetilmesi, hem fiziksel sağlık hem de yaşam kalitesi açısından kritik öneme sahiptir. Düzenli bakım, kan şekeri kontrolü ve uygun tedavi yöntemleri ile diyabetik yaraların önlenmesi ve yönetimi mümkündür. Herhangi bir yaralanma durumunda, mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Kadınlarda diyabet, kalp hastalığı riskini artıran önemli bir faktördür. Bunun birkaç nedeni vardır:
Kadınlar, hormonel değişimlerden (özellikle östrojen) etkilenir. Östrojenin koruyucu etkisi, menopozdan sonra azalır; bu da kalp hastalığı riskini artırabilir.
Diyabet, insülin direncine yol açar, bu da kan şekerinin kontrolünü zorlaştırır. İnsülin direnci, kan basıncını yükseltir ve kolesterol seviyelerini olumsuz etkiler, bu da kalp hastalıkları riskini artırır.
Diyabet, metabolik sendrom riskini artırır. Bu sendrom, obezite, yüksek tansiyon, yüksek kan şekeri ve anormal kolesterol seviyeleri gibi durumları içerir ve kalp hastalığı ile ilişkilidir.
Diyabet, damar sağlığını olumsuz etkileyerek ateroskleroz (damar sertleşmesi) gelişimini hızlandırır. Bu durum, kalp krizi ve inme riskini artırır.
Diyabetli kadınlar, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerini uygulamada zorluk çekebilir. Bu da kalp hastalığı riskini artırabilir.
Diyabet, kadınlarda kalp hastalığı riskini artıran karmaşık bir durumdur. Düzenli sağlık kontrolleri, sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ve diyabetin yönetimi, bu riski azaltmada önemli rol oynar.
Kadınlarda diyabet, kalp hastalığı riskini artıran önemli bir faktördür. Bunun birkaç nedeni vardır:
Kadınlar, hormonel değişimlerden (özellikle östrojen) etkilenir. Östrojenin koruyucu etkisi, menopozdan sonra azalır; bu da kalp hastalığı riskini artırabilir.
Diyabet, insülin direncine yol açar, bu da kan şekerinin kontrolünü zorlaştırır. İnsülin direnci, kan basıncını yükseltir ve kolesterol seviyelerini olumsuz etkiler, bu da kalp hastalıkları riskini artırır.
Diyabet, metabolik sendrom riskini artırır. Bu sendrom, obezite, yüksek tansiyon, yüksek kan şekeri ve anormal kolesterol seviyeleri gibi durumları içerir ve kalp hastalığı ile ilişkilidir.
Diyabet, damar sağlığını olumsuz etkileyerek ateroskleroz (damar sertleşmesi) gelişimini hızlandırır. Bu durum, kalp krizi ve inme riskini artırır.
Diyabetli kadınlar, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerini uygulamada zorluk çekebilir. Bu da kalp hastalığı riskini artırabilir.
Diyabet, kadınlarda kalp hastalığı riskini artıran karmaşık bir durumdur. Düzenli sağlık kontrolleri, sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ve diyabetin yönetimi, bu riski azaltmada önemli rol oynar.
Diyabet, ayakları birkaç şekilde etkileyebilir ve bu etkiler, genellikle uzun süreli yüksek kan şekeri seviyelerinden kaynaklanır. İşte diyabetin ayaklar üzerindeki etkileri:
Diyabetin ayaklar üzerindeki etkileri, düzenli bakım ve dikkat ile en aza indirilebilir. Herhangi bir sorun fark edildiğinde bir sağlık uzmanına başvurmak önemlidir.
Astım tedavisi, hastalığın kontrol altına alınmasını ve semptomların azaltılmasını hedefler. İşte astım tedavisinin ana bileşenleri:
A. Bronşdilatörler
B. İnflamasyonu Azaltan İlaçlar
Astım tedavisi, bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirilmelidir. Hekimle düzenli iletişim, tedavi sürecinin başarılı bir şekilde yönetilmesinde kritik öneme sahiptir.
Bronşit tedavisi, hastalığın türüne (akut veya kronik) ve semptomların şiddetine göre değişir. İşte bronşit tedavisinin ana bileşenleri:
A. Bronşdilatörler
B. İnhaler Kortikosteroidler
C. Antibiyotikler
A. Öksürük Şurupları
B. Ağrı Kesiciler
A. Hidrasyon
B. Dinlenme
Bronşit tedavisi, hastalığın türüne ve bireyin genel sağlık durumuna göre özelleştirilmelidir. Herhangi bir semptom durumunda sağlık profesyoneline danışmak önemlidir.
KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) tedavisi, hastalığın ilerlemesini yavaşlatmayı, semptomları hafifletmeyi ve yaşam kalitesini artırmayı hedefler. İşte KOAH tedavisinin ana bileşenleri:
A. Bronşdilatörler
B. İnhaler Kortikosteroidler
C. Diğer İlaçlar
A. Sigara Bırakma
B. Beslenme ve Hidrasyon
KOAH tedavisi, bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirilmelidir. Erken teşhis ve uygun tedavi, hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir ve yaşam kalitesini artırabilir. Herhangi bir semptom durumunda sağlık profesyoneline danışmak önemlidir.
İrritabl Bağırsak Sendromu (İBS) tedavisi, semptomları hafifletmeyi ve yaşam kalitesini artırmayı amaçlar. İşte İBS tedavisinin ana bileşenleri:
A. Lif Alımının Düzenlenmesi
B. FODMAP Diyeti
A. Semptomatik İlaçlar
B. Antidepresanlar
İrritabl Bağırsak Sendromu tedavisi, bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirilmelidir. Uzun vadeli yönetim için bir sağlık uzmanıyla iş birliği yapmak önemlidir. Herhangi bir semptom durumunda sağlık profesyoneline danışmak önemlidir.
Kabızlık, bağırsak hareketlerinin azalması ve sert dışkı ile karakterize bir durumdur. Tedavi, kabızlığın nedenine ve semptomların şiddetine göre değişir. İşte kabızlık tedavisinin ana bileşenleri:
A. Lif Alımını Artırma
B. Su Tüketimi
A. Laksatifler
B. Probiyotikler
Kabızlık tedavisi genellikle yaşam tarzı değişiklikleri ve diyetle başlar. Semptomların devam etmesi durumunda, sağlık profesyoneline danışmak önemlidir. Her bireyin ihtiyaçları farklıdır, bu yüzden tedavi kişiye özel olmalıdır.
Çölyak hastalığı, gluten adı verilen bir protein grubuna karşı bağışıklık sisteminin anormal bir tepki vermesiyle karakterize otoimmün bir hastalıktır. Gluten, buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllarda bulunur. Çölyak hastalığında, gluten alımı bağırsak mukozasında iltihaplanma ve hasara yol açarak besin emilimini olumsuz etkiler.
Çölyak hastalığının belirtileri çeşitlidir ve kişiden kişiye değişebilir. Yaygın belirtiler arasında:
Tanı genellikle kan testleri ve bağırsak biyopsisi ile konur. Kan testleri, belirli antikorların varlığını gösterir; bağırsak biyopsisi ise bağırsak mukozasında hasarı doğrular.
Çölyak hastalığının tek tedavi yöntemi gluten içermeyen bir diyet uygulamaktır. Bu diyet, buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllardan kaçınmayı gerektirir. Ayrıca:
Çölyak hastalığı, ömür boyu süren bir durumdur; ancak uygun diyetle yönetildiğinde, belirtiler kontrol altına alınabilir ve komplikasyonlar önlenebilir. Herhangi bir belirti durumunda bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Mide ve bağırsak hastalıkları, sindirim sistemini etkileyen çeşitli durumları kapsar. İşte bazı yaygın hastalıklar ve özellikleri:
Mide ve bağırsak hastalıkları ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Belirtiler gözlemlendiğinde bir sağlık profesyoneline danışmak önemlidir.
Migren şiddetli baş ağrısı atakları şeklinde tanımlanabilir. Hastanın günlük yaşamanı etkileyebilen, ve aktivitelerde kısıtlılık yaratabilen bir baş ağrısı tipidir. Genellikle tek taraflı şakak, ense veya göz çevresinde başlar. Ağrıya çoğu zaman bulantı, kusma, ışığa ve sese hassasiyet gibi durumlar eşlik edebilir.
Tedavide organik bir neden ekarte edilir. Migreni tetikleyen problem ne ise önce o mekanizma bulunup düzeltilmelidir. Ayrıca modern ve bütüncül tamamlayıcı tıp tedavi yöntemleri ile şiddetli migren hastalarında olumlu sonuçlarını almaktayız.
Migren baş ağrıları sıklığı ve şiddeti kadınlarda erkeklere göre 3 kat fazla görülmektedir. Migren ağrısının nedenleri arasında genetik ve hormonal değişimlerde rol oynamaktadır.
Migren Belirtileri
Migren baş ağrılarının en büyük belirtisi şiddetli ve bazen tek taraflı baş ağrısıdır. Migrende baş ağrısı alın, şakaklarda ve bazen göz veya gözün arkasında, başın arka tarafı ve kulağın arkasında hisedilir.
Migrenin Aurası, şiddetli baş ağrısının ilk gelişme döneminde veya hemen önce görülen 10 ile 30 dakika süren görsel veya duyusal belirtidir.
Ayrıca migren belirtileri olarak aşırı duyarlılık, depresyon, aşırı ve gereksiz neşelenme, durgunluk ve dikkat eksikliği görülebilmektedir. Konuşurken takılma, artmış ışık-ses-koku duyarlılığı, esneme, uyuma isteği, iştah artışı veya iştahsızlık, aşırı su içme, kabızlık veya ishal hali de sıklıkla görülebilmektedir.
Peynir ve çikolata gibi yiyecekler, öğün atlamak veya öğünü geciktirmek, uyku düzensizliği migreni tetikleyebilir. Keskin kokular ve iklim değişiklikleri, duygusal ve psikolojik faktörler migreni en çok tetikleyenler etenlerdir.
Atak sayıları kontrol altına alınamaz hale gelmiş, ilaç tedavisinin hepsini denemiş, ağrısı artık hasta tarafından dayanılamaz hale gelmiş hastalar genellikle kliniğimize baş vurmaktadır.
Migren tedavisinde akupunktur, hastaların serotonin seviyesini artırır, migren atak sıklığı ve ağrı kesicilere ihtiyaç azaltır ve tam şifa oranı son derece yüksektir.
Akupunktur baş ağrısı tedavisinde beyinde salgılanan serotonin salgılanmasını arttırır ve östrojen hormon salınımını olumlu yönde etkileyerek migreni tedavi edebilir. Kliniğimizde migren tedavisinde kulak akupunktur ve vücut akupunktur yöntemleri başarılı olarak uygulanmaktadır. Kliniğimizde Gerilim Tipi Baş Ağrıları, Sinüzit Baş Ağrıları ve Boyun Kireçlenmelerine Bağlı Baş Ağrıları tedavi edilmektedir.
Oksijenlenmeyi arttırması, hem kuru iltihabı ortadan kaldırması yönünden bu ağrılı hastalarda çok iyi netice alınmasına yardımcı bir tedavi yöntemidir. Biz de kliniğimizde her türlü baş ağrılarına ozon tedavisini uygulayabiliyoruz.
Doğal ve yan etki olmayan bir tedavi yöntemi olan HOMEOPATİ insanı fiziksel, zihinsel ve duygusal açıdan ele alarak iyileşme sağlıyor.
Migren baş ağrılarında, kısa etkili lokal anesteziklerle yapılan bir iğne tedavisidir. Komplikasyonu yok denecek kadar azdır ve hamileler dahil tüm yaş gruplarına uygulanabilen bir tedavidir.
Boyun ve sırt bölgesindeki tetikleyici nokta, adale kasılması, kulunç girmesi tek taraflı göz ve yüz ağrısına neden olabilir. Hastanın su tüketimi, nasıl beslendiği, mide barsak sistemi, stres derecesi, uyku düzeni, çevresel şartları değerlendirilmelidir.
Migren baş ağrısı olan hastaların uyku düzeni sağlanması, düzenli egzersiz yapması, stres ile başa çıkma ve uygun bir kiloya erişmesi önemlidir. Migren ataklarını tetikleyen bir boyun fıtığı, boyun düzleşmesi varsa bunlar tedavi edilmelidir.
Migren baş ağrılarında egzersiz yapmak migren ataklarının sıklık ve şiddetini azaltabilir ve migrenin koruyucu tedavisinde faydalı olabilir.
Migren ve Depresyon
Migren tedavisinde depresyon ve anksiyetenin de tedavi edilmesi çok önemlidir.
Migren ve Beslenme
Migren atağına yol açan bazı gıdalar olabilir. Migren ataklarını en çok tetikleyen besinler, çikolata, peynir, bira, şarap, inek sütü, yumurta, buğday, portakal, domates, alkollü içecekler, gıda koruyucuları ve işlenmiş etler, bol tiramin içeren besinler migren baş ağrılarını tetikler. Hasta kendisini çok iyi izlemeli ve hangi besinlerin baş ağrılarını tetiklediğini belirlemelidir.
Migren ve Kafein
Baş ağrısına karşı kafeinin faydalı olduğu migren ilaçlarının kullanımını azalttığı gösterilmiştir. Ancak kafein içeren ilaçların fazla kullanılması geri tepme baş ağrısına neden olabilir.
Baş Ağrısı Tedavsinde Fitoterpötik Öneriler
Bitkilerle tedavi, bu konunun eğitimini almış uzman doktorlar tarafından uygulanması gereken bir tedavi şeklidir.
Magnezyum: Magnezyum mineralinin eksikliği migreni tetiklediği biliniyor. Hatta hastalara kronik baş ağrıları için yüksek dozlarda magnezyum takviyesi veriliyor. Tüm kuru baklagiller, ıspanak, ceviz, fasulye, mercimek ve börülce zengin magnezyum depolarıdır.
Gümüşdüğme (Tanacetum parthenium)
Gümüşdüğme, migrenin bitkisel tedavisinde kullanılan etkili güçlerden biri olup papatyayı andıran çiçeklere sahiptir. Koyungözü olarak da bilinir. İlk defa 1983 yılında yapılan bir klinik çalışmada, 270 migren hastasına gümüşdüğme bitkisinin yaprakları yedirildiğinde, hastaların %70’inin migren ataklarının şiddet ve sıklığının azaldığı gözlendi.
Migrenin bitkisel tedavisinde kullanılan zencefil antienflamatuar etkisiyle, ağrıyı hafifletir ve migren ataklarına genelde eşlik eden mide bulantılarını giderir.
Baş ağrısına karşı etkisi ile tanınır. Hoş kokusu ile salataları ve et yemeklerini çeşnilendirmek için de kullanılan bu odunsu bitkidir.
Modern tıbbi tedaviler yanında tamamlayıcı tedaviler olan Fitoterapi, Homeopati, Ozon Tedavisi ve diğer destek tedavileri ile kanser hastalarına destek tedavisi sunmaktadır.
Kanser hastalığı tedavilerini, küratif tedaviler (kür sağlayan, hastalığın kendisinde iyileşme sağlayan) ve destek tedaviler şeklinde kategorize etmek mümkündür.
Kanser tedavisinde tıbbi bilimsel temelde kullanılan modern tıbbi ve tamamlayıcı tedavilerin yanında hasatanın moral ve motivasyonunun iyi olması iyileşme sürecinde önemli bir etkendir.
Kanser destek tedavisinde kullanılan tıbbi ve tamamlayıcı bütüncül tedaviler, tamamen doğal olup fitoterapi, homeopati, ozon tedavisi ve diğer destekleyici, vücut yapısına zararlı olmayan tedavileri kapsamaktadır.
Kanser gibi ciddi ve ağır bir hastalıkta, hastanın yaşam kalitesini bozan birçok etki söz konusudur. Uygulanacak tıbbi destek tedavileriyle hastanın tüm hastalığı süreci boyunca yaşam kalitesini arttırmayı hedeflemektedir.
Kanser destek tedavisinde her hasta için farkılı tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Tıbbi yaklaşımda kanser tedavisinde cerrahi tedavi, kemoterapi, radyoterapi gibi birçok tedavi yönteminde tamamlayıcı ve destekleyici olarak bütüncül tedavi yaklaşımları ile hastaya destek tedavisi sağlanmaktadır.
Kanser türlerinin büyük çoğunluğu erken tanı konduğunda tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bazı kanser türleri ileri evrede tanı aldığından tedaviye alınan cevap istenilen seviyede olmamaktadır.
Kolan ve meme kanseri gibi sık görülen bazı kanserler erken tanı ve tedavi ile önemli ölçüde kür elde edildiği bilinmektedir.
Palyatif bakım ciddi ve/veya ilerleyici hastalığı olan kişilere ve yakınlarına tanı almasından itibaren tüm hastalık süreci boyunca verilen, yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen tedavilerdir.
Glutatyon, hücrelerde üretilen bir antioksidandır. Büyük ölçüde üç amino asitten oluşur: glutamin, glisin ve sistein.
Vücuttaki glutatyon seviyeleri, yetersiz beslenme, çevresel toksinler ve stres gibi bir dizi faktör tarafından azaltılabilir. Seviyeleri de yaşla birlikte düşer.
Vücut tarafından doğal olarak üretilmesinin yanı sıra, glutatyon intravenöz, topikal veya inhalant olarak verilebilir.
Glutatyonun faydaları:
Oksidatif stres, serbest radikallerin üretimi ile vücudun bunlarla savaşma yeteneği arasında bir dengesizlik olduğunda ortaya çıkar. Çok yüksek seviyelerde oksidatif stres, birçok hastalığın habercisi olabilir. Bunlara diyabet, kanser ve romatoid artrit dahildir. Glutatyon, oksidatif stresin etkisini ortadan kaldırmaya yardımcı olur ve bu da hastalığı azaltabilir.
Glutatyon eksikliği, kansere yol açabilecek oksidatif stres seviyelerinin artmasına yol açabilir. Ayrıca, yüksek glutatyon seviyeleri kanser hücrelerinde antioksidan seviyelerini ve oksidatif strese karşı direnci arttırır.
Karaciğerdeki hücre ölümü, glutatyon dahil antioksidanların eksikliği nedeniyle şiddetlenebilir. Bu, hem alkol kullananlarda hem de kullanmayanlarda yağlı karaciğer hastalığına yol açabilir . Glutatyonun alkolik ve alkolsüz kronik yağlı karaciğer hastalığı olan bireylerin kanındaki protein, enzim ve bilirubin seviyelerini iyileştirdiği gösterilmiştir.
İnsanlar yaşlandıkça daha az glutatyon üretirler. Çalışmalar bulguları, düşük glutatyon seviyelerinin daha az yağ yakımı ve vücutta daha yüksek yağ depolama oranları ile ilişkili olduğunu gösterdi.
Periferik arter hastalığı , periferik arterler plakla tıkandığında ortaya çıkar. Bu en sık bacaklarda olur. Bir çalışma , glutatyonun dolaşımı iyileştirdiğini ve daha uzun mesafeler için ağrısız yürüme yeteneğini artırdığını bildirdi.
Parkinson hastalığı , merkezi sinir sistemini etkiler ve titreme gibi semptomlarla tanımlanır. Şu anda tedavisi yok. Araştırmalar glutatyonun hastalığın semptomlarını azaltmaya ve bu hastalığı olan kişilerde yaşam kalitesini iyileştirmeye yardımcı olabileceğini gösteriyor.
Otoimmün hastalıkların neden olduğu kronik iltihaplanma oksidatif stresi artırabilir. Bu hastalıklar arasında romatoid artrit, çölyak hastalığı ve lupus bulunur. Glutatyon, vücudun immünolojik tepkisini uyararak veya azaltarak oksidatif stresi azaltmaya yardımcı olur. Otoimmün hastalıklar, belirli hücrelerdeki mitokondriye saldırır. Glutatyon, serbest radikalleri ortadan kaldırarak hücre mitokondrisini korumaya çalışır.
Bilimsel çalışmalar otizmli çocukların beyinlerinde daha yüksek oksidatif hasar ve daha düşük glutatyon seviyelerine sahip olduğunu belirtmektedir. Bu, otizmli çocuklarda cıva gibi maddelerden kaynaklanan nörolojik hasara karşı duyarlılığını arttırır.
Yapılan bilimsel çalışmalarda sistein, plazma sülfat ve tam kan glutatyon düzeylerinde iyileşme gösterdi.
Uzun vadeli yüksek kan şekeri, düşük miktarda glutatyon ile ilişkilidir. Bu oksidatif strese ve doku hasarına yol açabilir. Bir bilimsel çalışma , sistein ve glisin ile diyet takviyesinin glutatyon seviyelerini artırdığını buldu. Ayrıca, yüksek şeker seviyelerine rağmen, kontrolsüz diyabetli kişilerde oksidatif stresi ve hasarı azalttı.
N-asetilsistein, astım ve kistik fibroz gibi durumları tedavi etmek için kullanılan bir ilaçtır. Bir inhalant olarak, mukusun incelmesine ve daha az macun kıvamına gelmesine yardımcı olur, iltihabı azaltır.
C vitamini temel bir vitamindir, yani vücudunuz onu üretemez. Yine de birçok rolü vardır ve etkileyici sağlık yararları sözkonusudur.
C vitamini için önerilen günlük alım miktarı kadınlar için 75 mg, erkekler için 90 mg’dır .
Genellikle C vitamini alımınızı gıdalardan almanız tavsiye edilirken, birçok kişi ihtiyaçlarını karşılamak için takviyelere yönelir.
İşte C vitamini almanın bilimsel olarak kanıtlanmış 7 faydası.
C vitamini , vücudunuzun doğal savunmasını güçlendirebilen güçlü bir antioksidandır.
Araştırmalar, daha fazla C vitamini tüketmenin kan antioksidan seviyenizi % 30’a kadar artırabileceğini gösteriyor. Bu, vücudun doğal savunmasının iltihapla savaşmasına yardımcı olur.
Çalışmalar, C vitamininin hem yüksek tansiyonu olan hem de olmayanlarda kan basıncını düşürmeye yardımcı olabileceğini göstermiştir .
Hayvanlar üzerinde yapılan bir çalışma, C vitamini takviyesi almanın kalpten kan taşıyan kan damarlarını gevşetmeye ve basıncı seviyelerini düşürmeye yardımcı olduğunu buldu.
İnsanlar üzerinde yapılan bir çalışma, sağlıklı yetişkinlerde C vitamini takviyesi almanın sistolik kan basıncını (üst değer) 3,8 mmHg ve diyastolik kan basıncını (düşük değer) ortalama 1,5 mmHg azalttığını bulmuştur.
Yüksek tansiyonu olan yetişkinlerde, C vitamini takviyeleri, ortalama olarak sistolik kan basıncını 4,9 mmHg ve diyastolik kan basıncını 1,7 mmHg azaltmıştır.
Yüksek tansiyon, yüksek trigliserit veya LDL (kötü) kolesterol seviyeleri ve düşük HDL (iyi) kolesterol seviyeleri dahil olmak üzere birçok faktör kalp hastalığı riskini artırır .
C vitamini, kalp hastalığı riskini azaltabilecek bu risk faktörlerini azaltmaya yardımcı olabilir.
Örneğin, toplam 293.172 katılımcıyla yapılan 9 çalışmanın analizi, 10 yıl sonra, günde en az 700 mg C vitamini alan kişilerin, C vitamini takviyesi almayanlara göre% 25 daha düşük kalp hastalığı riskine sahip olduğunu buldu.
İlginç şekilde, çalışmanın başka bir analizi, takviye değil gıdalardan C vitamini tüketmenin daha düşük kalp hastalığı riski ile bağlantılı olduğunu buldu.
Kısacası, günde en az 500 mg C vitamini almak veya tüketmek kalp hastalığı riskini azaltabilir gibi görünüyor.
Bilimsel çalışmalar C vitamininin kandaki ürik asidi azaltmaya yardımcı olabileceğini ve bunun sonucunda gut ataklarına karşı koruma sağlayabileceğini göstermiştir .
Yapılan bir çalışma, en fazla C vitamini tüketenlerin, en az tüketenlere göre önemli ölçüde daha düşük ürik asit seviyelerine sahip olduğunu buldu.
Başka bir çalışma, C vitamini alımının gelişen gutla bağlantılı olup olmadığını belirlemek için 20 yıl boyunca 46.994 sağlıklı erkeği izledi. C vitamini takviyesi alan kişilerin % 44 daha düşük gut riskine sahip olduğu bulundu.
Demir, vücutta çeşitli işlevleri olan önemli bir besindir. Kırmızı kan hücreleri yapmak ve vücutta oksijeni taşımak için gereklidir.
C vitamini takviyeleri, demirin diyetten emilimini artırmaya yardımcı olabilir . C Vitamini, bitki bazlı demir kaynakları gibi zayıf şekilde emilen demirin, emilmesi daha kolay bir forma dönüştürülmesine yardımcı olur.
Bu özellikle et içermeyen diyet uygulayan kişiler için yararlıdır çünkü et önemli bir demir kaynağıdır.
Sadece 100 mg C vitamini tüketmek demir emilimini % 67 oranında artırabilir.
Sonuç olarak, C vitamini, demir eksikliğine yatkın kişilerde anemi riskini azaltmaya yardımcı olabilir.
C vitamini, vücudu enfeksiyona karşı korumaya yardımcı olan lenfositler ve fagositler olarak bilinen beyaz kan hücrelerinin üretimini teşvik etmeye yardımcı olur.
C vitamini, bu beyaz kan hücrelerinin, serbest radikaller gibi potansiyel olarak zararlı moleküllerin zarar görmesini önlerken daha etkili çalışmasına yardımcı olur.
C vitamini, cildin savunma sisteminin önemli bir parçasıdır. Aktif olarak cilde taşınır, burada bir antioksidan görevi görebilir ve cildin bariyerlerini güçlendirmeye yardımcı olabilir.
Çalışmalar ayrıca C vitamini almanın yara iyileşme süresini kısaltabileceğini göstermiştir.
Zatürree olan kişilerde C vitamini seviyeleri daha düşük olma eğilimindedir ve C vitamini takviyelerinin iyileşme süresini kısalttığı gösterilmiştir.
Demans, zayıf düşünme ve hafızanın semptomlarını tanımlamak için kullanılan geniş bir terimdir. Dünya çapında 35 milyondan fazla insanı etkiler ve tipik olarak yaşlı yetişkinlerde görülür.
Çalışmalar, beyin, omurga ve sinirler (hep birlikte merkezi sinir sistemi olarak bilinir) yakınındaki oksidatif stres ve iltihaplanmanın demans riskini artırabileceğini göstermektedir.
C vitamini güçlü bir antioksidandır. Bu vitaminin düşük seviyeleri, düşünme ve hatırlama yeteneğinin bozulmasıyla ilişkilendirilmiştir.
Dahası, birkaç çalışma, bunama hastalarının kandaki C vitamini seviyelerinin daha düşük olabileceğini göstermiştir.
Ayrıca, yiyeceklerden veya takviyelerden yüksek C vitamini alımının, yaşlandıkça düşünme ve hafıza üzerinde koruyucu bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir.
Diyetinizden yeterince C vitamini almazsanız, C vitamini takviyeleri demans gibi durumlara yardımcı olabilir.